Cherreads

Chapter 15 - -15-

POV: Sarp

Belmare'a gelirken arkadaş edineceğim konusunda herhangi bir düşüncem yoktu. 

Savaşta tüm arkadaşlarımı kaybetmiştim, onların yerini herhangi biri tutamazdı. Hepsi askeri lisede edindiğim arkadaşlarımdı, çok güzel bir ortamımız vardı.

Yaklaşık 4 sene önceki bahardaydı, lisede üçüncü sınıftım. Serbest antrenman alanında hedeflere ok atıp duruyordum. En iyi olduğum alanlardan biri atış yapmaktı, genelde elektronik yay veya silah kullanırdım.

O gün çok öfkeliydim ve arkadaşlarım benimle buluşmak istemişlerdi. Ama ben reddetmiştim çünkü öfkeli tarafımı onlara göstermek istemedim.

Tam gaza gelmiş bir şekilde atış yaparken bir kız oku eliyle yavaşlatıp tuttu. Cisim yavaşlatma gücünden anladım ki bu, Rika'ydı.

"Hohooo, yakaladım." dedi neşeli bir şekilde ve oku elinde çevirdi.

"Rika? Ne oldu, diğerleriyle gitmeyecek misin?"

"Gideceğim ama seni almadan değil."

Bir ok daha attım, bir süre attığım hedefe baktım ve nefes nefese kalmış bir şekilde ona döndüm.

"Gelmiyorum. Söylemediler mi?"

"Söylediler. Ama sor bir, umrumda oldu mu?"

Terden dolayı alnıma yapışan saçları elimle geriye taradım.

"Olmamıştır."

"Bingo! On puan."

Rika elimde tuttuğum yayı almaya çalıştı ve çekiştirdi. Ben de yayı sıkıca tuttum.

"Ne yapıyorsun? Rika bırak şunu."

"Hayır, bırakmam!"

"Bırak ya!"

"Hayır, ilk önce bana ne olduğunu anlatacaksın."

"Yok bir şey, bırakır mısın şunu artık?"

"Var bir şey, anlatmadan bırakmam."

Bir süre ikimiz de yayı çekiştirdik, en son Rika pes etti ve yayı bırakıp benden uzaklaştı.

"İnatçısın, değil mi? Ama ben daha inatçıyım. En son Yvonne'a açılacaktın, değil mi? Ne oldu o iş?"

Olayı anlamıştı. Bu kız fazla zekiydi.

Elimdeki yayı fırlattım.

"Olmadı o iş."

"Ne aptal ama! Senin gibi bir çocuğu nasıl reddedebilir?"

"Neyim varmış ki benim bu kadar özel?"

"Her şeyden önce sen bizim biricik Sarp'ımızsın. Grubumuzun sakin ama inatçı yakışıklısı."

"Hah, sağ ol ama bu sizin için geçerli. Sizin arkadaşınız olduğum için böyle düşünüyorsun."

"Hadi oradan!" diye itiraz ederek bana doğru yürüdü. "Yurtta bir sürü kız var senden bahseden. Bana sürekli seni onlara ayarlamam için yalvarıyorlar. Ama seni biliyorum ben. Öyle herkesle çıkmazsın. Yine de beğendiğin olursa söyle, ayarlayayım."

Dışarıdan bakılınca tüm kızları elde etmek isteyen birine mi benziyordum? Ben her şeyin gayet doğal bir şekilde gelişmesinden yanaydım, bu tarz çöpçatanlıkları sevmiyordum.

"İstediğim bu değil. Ben Yvonne'u seviyorum." diyerek yavaşça yere oturdum.

Rika da benimle birlikte yere oturdu.

"Uuuuuu! Aşık mı oldun yoksa?"

Rika cilveli bir şekilde kaşlarını oynattı. Tamamen benimle dalga geçiyordu bu kız!

Yine de pek aldırmadan yanıtladım. Artık bu davranışlarına alışmıştım.

"Aşk mı? Bundan emin değilim. O kadar güçlü değildi sanırım, ama ondan cidden hoşlandım."

"Nasıl oldu peki? Neden reddetti seni?"

Başımı yana çevirdim ve o anı düşündüm.

"Sarp, benim erkek arkadaşım var. Seni yalnızca arkadaşım olarak görüyorum. Sana yanlışlıkla umut verdiysem üzgünüm."

Kızın karşısında rezil olmuştum! Hatırladıkça deliriyordum ve utançtan ölüyordum.

"Erkek arkadaşı varmış." dedim Rika'nın yüzüne bakmadan.

"Adamım! Bu kötü olmuş işte."

Rika ayağa kalkıp omzuma vurdu.

"Eee, bu gece kafa dağıtalım o zaman. Hadi bizimkilere katılalım, itiraz istemiyorum."

Derin bir iç çektim. Onu reddetmemin imkanı yoktu.

"İstemiyorum desem de beni saçımdan tutup sürüklersin sen."

Rika kahkaha patlattı.

"Hahaha! Beni iyi tanıyorsun. Hadi gel."

Ayağa kalktım ve çantamla yayımı aldım.

"Duş alıp geleceğim. Beni beklemeden gidin isterseniz. Ben size yetişirim."

"Bekleriz, sıkıntı yok. Kendi gözlerimle geldiğini görmezsem olmaz. "

"Hah!"

Rika benden 2 yaş büyüktü, 1 sene okula geç başlamıştı ve şu an son sınıftı. Bu yüzden grubumuzun ablası gibiydi. Genelde herkes ona akıl danışırdı, kendini onun yanında rahat hissederdi, çünkü kendi de oldukça rahat bir insandı. 

O gün okul çıkışında Feloria'daki bir Türk büfesine gitmiştik. Altı kişiydik ve dışarıya konulmuş minik masa ve taburelerin üzerinde köfte ekmek yiyorduk.

Rika ağzında yemek varken konuşmaya başladı:

"Sarp, beğendin mi burayı? Sen yarı Türk'sün ya... Köftesi nasıl sence?"

Borys atıldı: "Rika, ağzında yemek varken konuşma! Biraz kız gibi davransana."

Rika homurdandı

"Cinsiyetçi şey."

Borys ve Rika genelde atışırlardı ama birbirlerini severlerdi. Grubumuz içinde en ciddi ve huysuz davranan genelde Borys olurdu.

Atışmaları bitince Rika'nın sorusuna yanıt verdim:

"Güzelmiş. Türkiye'deki sokak lezzetlerine benziyor gerçekten de."

"Hehe! Biliyordum."

Grubun en sessizi ve ılımlısı Nia'ydı. Genelde bizi yüzünde bir gülümsemeyle dinlerdi ve gerekmedikçe pek konuşmazdı.

Ama birden atıldı:

"Sarp, Yvonne meselesinden bahsetmiştin ya-"

Rika sözünü kesti ve "Şşş!" diyerek durumumu anlatan birkaç mimik yaptı.

Yvonne'dan bahsedilince tüm vücudum uyuşur gibi oldu. Rezil oluşumu unutmaya çalışıyordum sonuçta.

Ama Drake konuşmayı sürdürdü:

"Kötü mü sonuçlandı?"

"Drake, sussana!"

Rika durumu bildiğinden diğerlerini susturmaya çalışıyordu.

Ama ben, bir anda durumu anlatmaya karar verdim.

"Sorun değil, ne olduğunu anlatacağım."

Tüm olanları ve nasıl reddedildiğimi onlara anlattım. 

Drake elini masaya vurdu ve masa sallandı.

"Adamııım! Tüh ya, ben de sana o kadar kibar davranınca sanmıştım ki..."

Rika araya girdi: "Drake, siz erkekler her kibar davranan kız sizden hoşlanıyor mu sanıyorsunuz?"

"H-hayır tabii ki ama... Sarp'ın reddedileceğini düşünmezdim."

Silas da grubun en sessizlerindendi ve Nia'nın ikiziydi. Birbirlerinin karşıt cinsiyeti gibiydiler, davranışlarında hiçbir fark yoktu. Nihayet o da sessizliğini bozdu.

"Peki sevgilisi kimmiş, biliyor musun?"

"Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum."

Bir süre sessizlik oldu, ardından Borys sırtıma vurdu:

"Geçecek, kardeşim. Daha ne kızlar çıkar karşına."

"Çok da umrumda değil açıkçası-"

Drake sözümü kesti.

"Neden olmasın? Şimdi dürüst olalım, kardeşimiz hepimizden yakışıklı. Bulur bir tane göğüsleri..."

Drake birden müstehcen konuşmaya başladı. Nia rahatsız olmuş gözüküyordu, Borys ve Silas aldırmıyor gibiydiler, Rika ise bu duruma sinirlenmişti.

"Drake, o koca çeneni kapat! Biz hala buradayız, unuttun mu?"

"Ne dedim ki ben?"

"Edepsiz konuşmalarını kendine sakla. Siz kadınlar hakkında böyle mi konuşursunuz hep?"

"Sen de geçen Borys'in kaslarından bahsediyordun ama!"

Rika birden kıpkırmızı oldu. Borys şaşkın bir şekilde, biraz da hoşuna gitmiş bir ifadeyle Rika'ya baktı.

Rika, Drake'i o anda öldürebilirdi.

"Ne dedin sen? Ne saçmalıyorsun?"

"Geçen gün seni kız arkadaşlarından biriyle konuşurken duydum. Koşu parkurunda tişörtsüz görmüşsü-"

"Bir kelime daha et ve gör senin o çeneni nasıl yamultuyorum!"

Rika iyice kızmıştı ve kıpkırmızı olmuştu. Borys araya girdi:

"Rika... tam olarak ne dedin?"

Gülümsememek için kendini zar zor tutuyordu.

Rika öfkeyle yanıtladı:

"Diyorum ki, Drake'in çenesini-"

"O değil. Benim hakkımda- öhöm daha doğrusu kaslarım hakkında ne dediğini soruyorum."

"Öyle bir şey yok! Uyduruyor tamamen!"

"Öyle mi?"

"Tabii ki de!"

Borys'in hafifçe yana dönüp gülümsediğini fark ettim.

Bu sürekli atışan ikili arasında bir şeyler mi vardı, yoksa ben mi yanlış görüyordum?

...

Ertesi gün okulda, öğle molasında Rika'yı yakaladım. Kantinden tost almış, bir ağacın dibinde konuşuyorduk.

"Rika, sana bir şey soracağım ama dürüst ol."

Rika tostundan ısırık alıp ağzında lokma varken yanıtladı:

"Tomom, noymoş?"

"Borys'ten hoşlanıyor musun?"

Birden Rika öksürmeye başladı. Yediği lokma boğazında kalmıştı.

"Rika! Dur, hemen su alıp geliyorum."

Bir koşu kantinden su alıp geldim ve ona verdim.

Rika suyu içip kendine gelince konuştu:

"Hayır! Dünkü konuşma yüzünden mi soruyorsun?"

"Daha önce de böyle bir tahminim vardı ama dünden sonra-"

"Saçmalık! Onunla nasıl tartıştığımızı görmüyor musun?"

Sırıttım.

"Görüyorum, inkar edilemez bir kimyanız var."

Rika omzuma vurdu: "Ya Sarp! Dalga geçme. Ben ciddiyim. Biz asla anlaşamayız hem."

"Yani onunla anlaşıp anlaşamayacağını daha önceden düşündün."

"Hayır, dedim!"

Gülmeye başladım.

"Tamam, tamam. Unut gitsin. Dersin ne şimdi?"

"Fizik. Hiç de sevmem. Keşke hep büyü dersi görsek. En azından gücümüzü nasıl kontrol edeceğimizi öğreniyoruz."

"Bazen bu güce hiç sahip olmamayı dilerdim. Ateş elementi yerine farklı bir elementle kutsanmak isterdim."

Elimle küçük bir alev yarattım ve ona baktım. Ardından elimi yumruk yapıp onu söndürdüm.

Rika itiraz etti.

"Niyeee? Gücün çok havalı! Savaşta hiçbir silaha ihtiyacın olmaz."

Rika işaret ve baş parmağını açarak karşı tarafı gösterdi ve şakacı bir tavır takındı: "Dun, dun!"

Güldüm. Tam o sırada yanımıza Drake geldi.

"Merhaba gençlik. Ne yapıyorsunuz?"

Rika yüzünü çevirdi. Belli ki hâlâ Drake'e oldukça kızgındı.

Onun yerine yanıtladım.

"Hiç. Konuşuyorduk."

"Onu görebiliyorum. Ne konuşuyordunuz?"

Rika hâlâ başka bir yöne bakıyordu. Drake ona mahcup bir şekilde baktı. Ondan özür dilemek istiyor gibi bir hali vardı.

"En son kutsandığımız güçlerden bahsediyorduk."

Her ne kadar bunu desem de Drake hâlâ kendisine bakmayan Rika'ya bakıyordu.

"Rika... Sen nasılsın?"

"İyi."

Drake yine o mahcup ifadeyi takındı:

"Yaa... Rika... Ben çok özür dilerim dün gece için. Aşırı gevşek ağızlılık ettim. Her anlamda."

Rika hala ona bakmıyorken derin bir iç çekti.

"İyi. Unutalım gitsin."

Artık Drake'in yüzüne bakıyordu. Rika onun omzuna eliyle sanki teselli ediyormuşçasına, seni affettim diyormuşçasına hafifçe vurdu. Ardından yanımızdan uzaklaştı.

Drake'in kafası karışmıştı: "Şimdi beni affetti mi o? Yoksa hâlâ trip mi yiyorum?"

Sırtına vurdum: "Affetmiştir. O yalnızca kendine bir şeyleri itiraf edemiyor."

"Ne gibi?"

Bu çocuk neden bu kadar saftı? 

"Hah... Unut gitsin."

...

Aradan birkaç gün geçmişti. O gün arkadaşlarımla bir sürü abur cubur alarak parkta piknik yapmaya karar vermiştik.

Ağaçlar pembeli beyazlı çiçek açmıştı. Ortam çok hoştu ve güzel konulardan konuşmak için çok sebebimiz vardı, ancak konuşulan konu oldukça berbattı.

"Haberleri gördünüz mü? Belmare ile olası bir savaşın ihtimalinden bahsediliyor. Bugün güvenliğimiz için çıkmasa mıydık, acaba?" dedi Nia.

"Ben de gördüm. Gizli Mavi kristalini ele geçirmek amacıyla yapılan bir güç savaşından bahsediliyor. Neydi ki bu kristalin özelliği?" diye sordu Drake.

"Tarih derslerini dinlemediğin belli oluyor." diyerek gülümsedi Silas.

"Ne yapayım, çok sıkıcı..."

Onlara hemen açıklama yaptım.

"Dini açıdan değerli ve kutsal kabul ediliyor."

"Bunu zaten biliyorum. Bunu bilmeyen yok. Ben gücü falan mı var, diyorum." diyerek araya girdi Drake.

"Çok büyük bir enerji kaynağı olduğu söyleniyor. Teknolojide ve bilimde ileriye taşıyacak kadar güçlü bir kaynakmış. Neredeyse pirinç tanesi kadar bir kısmı bütün bir ülkenin enerji ihtiyacını 120 yıl boyunca karşılayabilirmiş."

"Ee, bu kristali Belmare mı kullanıyor şu an? Bitince ne olacak?"

Silas söze girdi.

"Belmare tam anlamıyla bunu düşünüyor. Kendilerine Tanrı tarafından gönderilen bu kristalin böyle amaçlarla kullanılmasını yanlış buluyorlar ve korunması gerektiğini düşünüyorlar. Bu yüzden Elysium'daki bir tapınağın müze kısmında sergileniyor."

"Ee, biz neden istiyoruz ki o kristali? Belmare'ın değil mi?"

"Tüm gerginlik bundan kaynaklı. Lichterya hükümeti bu kristalin bir zamanlar bizim ülkenin sınırları içerisinde olduğunu ve Belmare'ın bu kristali bizden kaçırdığını iddia etti."

"Peki, bu sizce doğru mu?" diye sordu Rika.

"Kimisi doğru diyor, kimisi yanlış. Her şekilde bu, yıllardır huzur içinde yaşayan iki ülkeyi birbirine düşürmek için planlanmış bir şey gibi geliyor." diye yanıtladı Silas.

"Bence de. Yıllardır komşuyuz sonuçta." diye destekledi Borys.

Borys, bir yandan çikolatalı kraker yiyordu.

"Borys, bana da versene onlardan biraz." dedi Rika. 

Birkaç gün öncesini tamamen unutmuş gibi davranıyorlardı. En azından grup eski huzuruna kavuşmuştu.

Borys kraker paketini uzattı. Birden herkes istemeye başladı.

"Hey, hey! Ben kendime aldım bunu."

"Cimri şey." diye söylendi Rika.

"Borys hepimiz bir şeyler aldık ve ortaklaşa yiyoruz. Ayıp, oğlum ya!" dedi Drake.

"Tamam da, hepsini sömürün demedim. Kırk yıldır aç bırakılmış gibisiniz." diye homurdandı Borys. Ardından Rika bana döndü: "Sarp, sen de yesene."

"Ya, Rika, sussana!"

"Sağ ol ama ben çikolata sevmiyorum." diye yanıtladım Rika'yı.

Borys paketini alıp keyifle arkasına yaslandı: "Harikasın Sarp. Favori adamımsın."

"Fovoro odomomson." diye homurdandı Rika. "Yalaka."

"Ya Rika, benimle uğraşmayı bıraksana artık!"

Rika Borys'in paketinden bir kraker daha çaldı ve yanıtladı: "Sen benimle uğraşmayı bıraktığında bırakacağım."

"Kim kiminle uğraşıyor ya?"

Silas kafasını çevirip sessizce kıkırdadı. Nia da gülümsedi. 

Drake ortamdaki tuhaf havayı fark etti ve birden masanın üstüne çıktı.

"Ehem... Arkadaşlar... Bugünün şerefine bir şarkı söylemek istiyorum. İşte yine açtı kiraz çiçekleri, yanımda dostlarım-"

Rika bağırdı: "Drake, insene aşağıya!"

"Oğlum, yemek yiyoruz yaa! Pis ayaklarını çek masadan!"

Drake, Rika ve Borys'i göstererek gülmeye başladı:

"Bakın, bakın! Bu ikisi sonunda bir anlaşmaya vardılar. Kıyamet yakındır."

Rika ve Borys birbirlerine baktılar.

Silas güldü: "Ben Drake'in muhteşem sesiyle vereceği konseri dinlemek istiyordum halbuki."

"Ben de." diye yanıtladı Nia.

"Hehe, gördünüz mü? Kudurabilirsiniz." dedi Drake ve şarkı söylemeye devam etti.

"Bahar ..."

Bir noktadan sonra Rika ve Borys de gülmeye ve eşlik etmeye başladı. Hepimiz birlikte şarkıyı söylüyorduk. 

Drake şarkıyı bitirince selam verdi ve hepimiz onu alkışlarken bir zıplayışta aşağıya indi.

Silas bağırdı: "Helal olsun! Harikasın!"

"Wuhuuu!"

Ben de gülüyordum. Birden Nia araya girdi:

"Arkadaşlar, hiç ayrılmayalım olur mu? En kötü günümüz böyle olsun. Tek derdimiz Drake'in yemek yediğimiz masaya çıkması olsun."

Drake söylendi: "Aaa, ayıp oluyor ama. Hepiniz ben şarkı söylerken eğleniyordunuz."

Herkes gülüştü. Rika, Nia'yı destekledi.

"Doğru, en kötü günümüz böyle olsun."

Ardından ekledi:

"Bunun şerefine canım bir bira istemedi değil. Hem Drake'in kalın sesi daha çekilir olurdu. Ama Silas ve Nia hariç hiçbiriniz henüz 18 değilsiniz. Ne yazık."

Etrafta gülüşmeler oldu. Drake ekledi:

"Arkadaşlar, söz verin. Savaş olursa o bile bizi ayıramayacak. Hepiniz yaşamak zorundasınız."

Borys kızdı: "Oğlum, saçma sapan konuşmasana! Yok öyle savaş falan olmayacak, iki ülke de diplomatik bir şekilde halledecek, eminim."

Ben de kızdım: "Bir daha sakın böyle deme. Manyak mısın oğlum?"

Drake karşılık verdi: "Ben ciddiyim. Hiçbirinizin ölmesini ve bu ortamın bozulmasını istemiyorum."

Hafifçe gülümsedim ve içimden dedim ki: "Ben de hiç istemiyorum. Bütün bu ihtimaller beni korkutuyor."

More Chapters