Cherreads

Chapter 7 - 7

Kaelen olayı izlemeye başladı. Tek pişmanlığı, daha yakından gözlemleyememekti. Ancak içinde bulunduğu durum gereği gizli kalması çok daha önemliydi. Önceki hayatında, bu çocukların hemen arkasında dursa bile varlığını hissettirmezdi; ama şimdi, bu yeni bedende mana kullanımında acemiydi. Bilgisi vardı, ancak deneyimi eksikti. Bedenin alışkanlıkları yoktu ve mana akışı hâlâ yabancı bir nehir gibi düzensizdi.

Bir anlık dalgınlıkla "Kai"yi yanlış kullanması, etrafındaki tüm canlılara "Buradayım!" diye bağırmaktan farksız olacaktı. Bu yüzden nefesini yavaşlattı, kaslarını gevşetti ve dikkatini dağıtmadan gözlem yapmaya odaklandı. Ortamdaki sesleri dinlemeye başladı. Konuşmaları kaçırmak istemiyordu.

"Hey sen! Dur orada!"

Koalisyon grubundan sert bir ses yükseldi. En önlerinde duran sarı saçlı çocuk, elinde sıkıca tuttuğu bıçağıyla ileriye doğru bir adım attı. Gözleri karşısındaki karaltıya odaklanmıştı. Karşılarında duran, uzun boylu, esmer tenli bir çocuktu. Gecenin içinde neredeyse siluet gibi kayboluyordu. Siyah teni, loş ışıkta onu bir gölge gibi gösteriyordu.

Çocuk hafifçe sendeledi ve yavaş bir sesle konuştu:

"Ben yaralandım. Silahsızım. Lütfen bana yardım edin. Karşılığında size topladığım yemişlerden veririm."

Kaelen, onun titrek sesini dikkatle dinledi. Çocuğun sesi inandırıcıydı; ancak Kaelen, işin içinde bir numara olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.

"Senin yemişlerine ihtiyacımız yok! Defol buradan!"

Kampta uyuyan çocuklardan biri aniden konuştu. Sesi sert ve otoriterdi. Kaelen, bu kişinin muhtemelen grubun lideri olduğunu düşündü. Sözleri tehditkârdı; ancak içinde tereddüt de vardı.

"Lütfen, sadece su almama izin verin."

Çocuk yaralı bacağını gösterdi. Eşofmanının tamamı kan içindeydi. Yaralanma gerçek mi, yoksa sadece bir hile miydi? Kaelen bunu anlamaya çalıştı. Kan lekeleri düzensizdi, ancak ışık yetersiz olduğu için tam olarak göremiyordu.

Çocuk, elinde oyulmuş bir ağaç kabuğundan yapılma matara tutuyordu. Yavaşça dizlerini kırarak yere çömeldi ve matarayı suyla doldurmaya başladı. Hareketleri sakindi, aceleci değildi.

Bir dakika kadar süren bu sessizlik, Kaelen'in ilgisini daha da artırmıştı. Siyahi çocuk, suyu dikkatlice mataraya koydu. Ayağa kalkarken yüzünde acı dolu bir ifade belirdi. Kaelen, onun gerçekten yaralı olup olmadığından hâlâ emin değildi.

Ya gerçekten zor durumdaydı ya da rol yapmakta ustaydı.

Çocuk, başını hafifçe eğerek gruptakilere teşekkür etti.

"Teşekkür ederim. Bunu yardımınızın bir karşılığı olarak kabul edin."

Cebinden, yapraklarla sarılmış koyu mor renkli yemişleri çıkardı ve yere bıraktı. Hareketi yavaştı; her detayın kasıtlı olarak yapıldığı belliydi. Ardından arkasını döndü ve ağır adımlarla gecenin karanlığına karıştı.

Kaelen'in dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı.

Demek ki planın buydu.

Mor yemişleri gördüğü anda kafasında bir şimşek çaktı. Gözleri hızla etrafı taradı. Çocuğun hareketleri fazla kontrollüydü. Bir şeylerin ters gittiğini hissetti.

Ağacın tepesindeki yerinden yavaşça kalktı ve derin bir nefes aldı.

Buradan uzaklaşmanın zamanı geldi.

İçinden bu cümleyi tekrar etti. İçgüdüleri ona, daha fazla burada kalırsa tehlikeye gireceğini söylüyordu. Fakat merakı ağır bastı. Siyahi çocuğun gittiği yöne doğru baktı. Eğer bu bir tuzaksa, kime veya neye kurulduğunu öğrenmek istiyordu.

"Hm... Bakalım avcı, av olduğunda nasıl tepki verecek?" diye mırıldandı.

Sarmaşıklardan birine hafifçe atlayarak sessizce çocuğun peşine düştü. Ormanın içinde ilerlerken hızını ayarlamaya çalıştı. Adımlarını hafif tuttu, nefesini kontrol etti ve görüş açısını kaybetmemek için ağaçların arasından dikkatlice hareket etti.

Siyahi çocuk düşündüğünden çok daha hızlıydı. Yaralı biri böyle bir hızla nasıl ilerleyebilirdi? Kaelen şüphelerini doğrulamış oldu.

Demek başından beri rol yapıyordun.

Tam o anda, ormanın derinliklerinden gelen garip sesleri fark etti. Arkasından gelen ani bir hışırtı, tüylerini diken diken etti. Gözlerini hafifçe kıstı ve dikkatlice dinledi.

Sarmaşıklarda sallanan bir şeyler var.

Nehir kıyısına doğru hızla ilerleyen gölgeler gördü. Şempanzeler! Ama bunlar sıradan şempanzeler değildi. Hareketleri garipti; olağan dışı bir şekilde tek bir noktaya doğru yöneliyorlardı. Kaelen hemen sebebini anladı.

Yemişler!

Çocuğun gruba bıraktığı mor yemişler, doğadaki pek çok canlı için baştan çıkarıcıydı. Ancak bu yemişler sadece lezzetli değildi; aynı zamanda yüksek enerji içeren, saldırganlık artırıcı bir etkisi vardı. Şempanzeler bu kokuyu almış olmalıydı.

Kaelen, olayların hızla kontrolden çıkacağını fark etti. Artık burada kalmanın bir anlamı yoktu. Eğer gruptakiler dikkatli değilse, birkaç dakika içinde aç ve vahşi yaratıkların saldırısına uğrayacaklardı.

Ama asıl soru şuydu: Siyahi çocuk bunu bilerek mi yapmıştı? Yoksa sadece şans eseri mi böyle bir sonuç doğmuştu?

Kaelen'in yüzündeki gülümseme genişledi.

Şimdi işler gerçekten ilginçleşti.

Gecenin içinde bir gölge gibi kaybolarak çocuğun peşinden gitmeye devam etti. Artık sadece gözlemci değildi; avcının kim olduğunu görmek istiyordu.

Mataralı çocuk, şempanzelerin bölgesinden yemişleri çalmıştı ve bu saygısızlık affedilmeyecek gibiydi. Şempanzeler, kendi yiyeceklerini çalan bu davetsiz misafiri cezalandırmaya kararlıydılar. Karanlığın içinde, dalların arasından gelen öfkeli çığlıkları ve çatırdayan yaprakları duyabiliyordu. Bu artık basit bir kaçış değil, bir ölüm kalım meselesiydi.

Kaelen, arkasında kopan bu kıyameti izleyemeyeceği için hafif bir hayal kırıklığı hissetti. Ancak, bu yeni keşfettiği çocuğun daha ilginç olduğunu düşünüyordu. Bir şeyler onu çekiyordu bu çocuğa. Onun yalnızca bir kurban olmadığını, bir oyuncu olduğunu fark etmişti. Sessizce, bulunduğu ağaçtan aşağı indi ve gölgelerin içine gizlendi. Dalların arasından süzülerek çocuğun olduğu yere yaklaştı.

Mataralı çocuk, nehir kenarında, sanki sahneye konan bir oyunu izler gibi olanları izliyordu. Kampa doğru koşan şempanzelerin çıkardığı seslere rağmen yüzündeki gülümseme silinmemişti. Hatta keyif alıyor gibi görünüyordu. Bu durum Kaelen'i güldürdü. Kimdi bu çocuk? Daha önce karşılaşmadığına emindi. Eğer sınavda uzun süre dayanabilenlerden biri olsaydı, onu hatırlardı. Büyük ihtimalle erken elenenlerden biriydi ya da çok yanlış birine bulaşmıştı.

Ama ne olursa olsun, bir gerçek vardı. Sınavın sonuna kalanlar güçlülerdi ve en az üç gün hayatta kalabilenler akademiye girmeye hak kazanacaktı. Mataralı çocuk ise en fazla bir gün daha dayanabilirdi. En azından, Kaelen'in düşüncesi buydu.

Kaelen dudağını büzdü. Kararını vermişti. Eğer bu çocuk işine yarayabilecek biriyse, onu yanında tutacaktı.

Sessizce, ağacın tepesinden süzülerek çocuğun olduğu yere indi. Hareketleri bir panterinki kadar akıcıydı. Ne bir dal kırıldı ne de bir yaprak hışırdadı. Rüzgâr bile Kaelen'in varlığını duyuracak en ufak bir ses çıkarmıyordu. Çevrede birçok ses vardı ama Kaelen'in kalp atışları bile sessizdi.

Şempanzeler çoktan kampa ulaşmıştı. Beş büyücünün bu öfkeli yaratıklara ne kadar dayanabileceğini merak ediyordu. Kaelen, onlara en fazla on dakika veriyordu. Ve bu bile iyimser bir tahmindi.

Mataralı çocuk ise olup biteni keyifle izliyordu. Onun için bu sadece bir eğlenceydi. Kaelen, çocuğun arkasına sessizce yaklaştı. Omzunun üzerinden başını uzatarak, onun baktığı yere baktı ve alaycı bir gülümsemeyle konuştu:

"Çok başarılı bir plan. On üzerinden sekiz verirdim."

Çocuk daha hareket etmeye fırsat bulamadan, Kaelen hızla elini uzatıp boğazını kavradı. Parmakları, sanki en ufak bir hareketle hayatını sona erdirebilecekmiş gibi çocuğun boğazına hafifçe bastırıyordu.

"Sakın deneme bile," diye fısıldadı, sesi tehditkâr ve soğuktu.

Çocuğun gözleri büyüdü ama çığlık atmadı. Kaelen'in bakışları, avının nabzını ölçer gibi dikkatliydi. Bu, çocuğun ölüme en yakın olduğu andı.

"Şimdi aptalca bir şey yapma," diye devam etti Kaelen. "Sen akıllı birine benziyorsun."

Çocuk derin bir nefes aldı ve hızlıca başını salladı. "Tamam."

Kaelen kaşlarını kaldırdı. Bu kadar çabuk teslim olmasını beklemiyordu. En azından biraz mücadele edeceğini düşünmüştü. Belki onu biraz dövüp kendi tarafına çekmesi gerekirdi, ama işler beklediğinden daha kolay ilerliyordu.

"Ah, bu beklediğim gibi olmadı," diye içinden geçirdi Kaelen. "Seni biraz olsun dövmek istiyordum ama neyse, bir dahaki sefere."

Mataralı çocuk, az önce duyduklarını duymamış gibi yapmaya karar verdi. Kaelen, onu biraz daha test etmek için elini boğazından çekti.

"Adım Kaelen," dedi sakin bir sesle. "Seninki?"

Çocuk şaşkın bir ifadeyle gözlerini kırpıştırdı. Birkaç saniye önce onu öldürebilecek biri, şimdi ona adını söylüyordu. Bu garip bir durumdu ama Kaelen'in gözleri kararlıydı, şaka yapıyor gibi görünmüyordu.

"Liam," diye cevap verdi çocuk.

Tam o sırada, Kaelen savaşın son bulduğunu fark etti. Kamptan gelen çığlıklar kesilmişti. Muhtemelen şempanzeler geri çekilmiş ya da büyücüler tamamen tükenmişti. Kaelen, Liam'a döndü ve hafifçe kaşlarını kaldırarak onu süzdü.

"Beni takip et, ortak," dedi gülümseyerek.

Sonra elini kaldırıp Liam'ın omzuna hafifçe vurdu. Yavaş ama emin adımlarla nehir kıyısına doğru ilerlemeye başladı. Liam ise kısa bir tereddütten sonra şaşkınlığını üzerinden atıp onu takip etmeye koyuldu. Kendi başına bu geceyi sağ çıkarması pek mümkün görünmüyordu, o yüzden Kaelen'e güvenmekten başka bir seçeneği yoktu.

Liam, Kaelen'in arkasından ilerlerken içinden geçirdiği tek şey şuydu: "Ben neye bulaştım?"

More Chapters