Cherreads

Chapter 3 - -3-

Ahhh! Ben aptaldım.

O çocukla yakınlaşmak benim faydama olacaktı. Onun hakkında bilgi araştırdığımda bunun farkına vardım.

Çocuk, geçen dönem Belmare'daki okulun tüm sırlarını ve dedikodularını biliyormuş. Hacker tanıdığımın yardımıyla okulun itiraf sayfasındaki itirafların çoğunu onun yazdığını öğrendim. Yorumlarda da büyük kavgalar çıkmıştı.

Ayrıca itiraf sayfasını kimin yönettiğine de ulaştım, ancak pek işime yaramazdı. Diğerleri beni ilgilendirmiyordu, şimdilik. Beni ilgilendiren Martell ve Fernandez ailesiydi.

Bilgisayar başında Luis'in sosyal medya profilini incelerken Marin ve kardeşleriyle olan bir fotoğrafını gördüm.

"Oldukça da yakın gözüküyorlar." 

Bilgisayarı kapatıp yerimden kalktım:

"Tamam, çocuğun bölümünü zaten biliyorum. Onu bulursam ve arkadaş olursam bitti bu iş."

Sonra kendi kendime dedim: "Gerçek anlamda arkadaş olmayacağım tabii ki."

Masada duran sigara paketini aldım ve bir sigara daha yaktım. Lojman iki katlıydı ve mutfağa bakan tarafı bahçeliydi. Bahçe kapısını kaydırdım, soğuk hava içeriye girdi. Umrumda olmadan sigaramı içmeye devam ettim.

***

Ertesi gün Luis'i tarih bölümünde arıyordum. Her yere bakmıştım, ama bulamamıştım.

"Ah... Nerede bu? Kafeye falan mı gitti acaba?"

Belki de ders programını da bulmalıydım, dedim içimden.

Ondan öğreneceğim bilgiler eminim Luceat hanımın işine yarayacaktı. Belki kristal hakkında olmayacaktı, ama en azından okulun genel durumu hakkında bilgi toplayacaktım.

Bu dedikoducu çocuk işime yarayacaktı.

Etrafıma bakınırken sağ taraftan tartışma sesleri duydum.

"Sizi istemiyoruz burada, defolun!"

"Bak sen şu an rahat rahat burada dolaşabiliyorsun ya... senin insanların bizim ailemizi arkadaşlarımızı katletti. Anlıyor musun?"

"A-ama ben de yakınlarımı kaybettim! Ben yapmadım, hiçbir zaman böyle olmasını istemedim."

"Senin okulunda kargaşa çıkmış, biliyor musun, savaş istiyorlarmış hâlâ... İşte böyle dar görüşlü senin insanların!"

Seslerin geldiği yere doğru yöneldim. İki tane erkek, bir tane kızla kavga ediyordu. 

Böyle şeyler sık sık olurdu, ama ister istemez bu kavgalar bana lisedeymişim hissi veriyordu.

Artık büyümüştük, ama insanların kavgacı kişiliğinin büyümekle alakası yoktu.

"Ben onlara katılmıyorum! Barış istemesem buraya gelmezdim!"

"Kes sesini!"

Daha fazla dayanamadım. Belmarelılara bayılmasam da bu lise kavgası çok uzun sürmüştü. Üstelik bir kıza bu şekilde davranmasına dayanamadım.

"Sen kes sesini, geri zekalı!"

"Sen ne karışıyorsun?"

"Kulaklarım sizin yüzünüzden sağır olacak. Koridorda bağırmayın, koca koca insanlarsınız."

"Sana mı soracağız? Sen kimsin?"

"Peki ya siz kimsiniz, deminden beri kıza bağırıyorsunuz? İkileyin, hadi." dedim elimi sallayarak.

"Ne diyorsun sen ya?"

"Daha fazla sabrımı zorlamadan yürüyün gidin." dedim öfkeyle.

"Manyak mıdır nedir..."

"Yürü, orospularla uğraşamam."

Sinirle güldüm:

"Hah..."

Saldırdıkları sarışın kız bana bakıyordu. 

"Ben... çok teşekkür ederim... Sınıfta saçma sapan bir tartışma yaşandı da... Çıkışta beni biraz sıkıştırdılar."

"Sen de salak mısın nesin? Niye tartışmaya giriyorsun? Belli ki Belmarelısın, iyi, hoş. İşine bak."

"Ne diyorsun ya? Benimle böyle konuşamazsın."

"Bak sen... Az önce erkeklerin yanında pısmıştın, şimdi bana mı gücün yetiyor? 

"Alakası yok! Sen olmasan da savunurdum kendimi."

"Ona ne şüphe. İyilik yaptık, her zamanki gibi işe yaramadı." dedim ve kızı orada bırakıp koridorda yürümeye devam ettim.

Tam o sırada bir ses duydum.

"Luis! Merhaba, nasılsın?"

"Aa, iyi. Bir sonraki derse girmeyecek misin?"

"Benim ders programım farklı, şu an dersim yok."

Luis denildiği anda irkildim ve arkama döndüm. Az önceki kız, Luis ile konuşuyordu.

"Tanışıyorlar mıymış?" dedim içimden.

"Benim bir sonraki derse giresim yok. Kahve falan mı içsek?"

"Olabilir."

Bir bahane bulmalı ve onlara katılmalıydım. En azından bir şeyler öğrenebilirdim.

Normalde kızdan özür dilemek istemiyordum ama o sırada aklıma başka çözüm gelmemişti.

Dönüp onlara doğru ilerledim.

İkisi de bana baktılar.

"Ah... sen-" dedi Luis ama aldırış etmeden kıza odaklandım.

"Öhöm... şey... ben... az önce kabalık ettim. Özür dilerim. Umarım iyisindir."

"Sıkıntı yok, bana yardımcı oldun. Ben de abarttım zaten. Ben de özür dilerim."

Utanarak ve bana bakmadan söyledi bunları.

"Bekle... siz kavga mı ettiniz?"

"Evet." deyiverdim.

"Hayır." dedi kız, ardından açıkladı.

"Ben başkasıyla kavga ederken beni savundu. Ortada bir şey yok."

"Ee, sen niye evet dedin?"

"Sonrasında ona sert davrandım."

"Bu arada, biz karşılaşıyoruz ama hiç adını bilmiyorum, adın neydi?" diye sordu Luis.

"Bu ikinci karşılaşmamız, öncekinde sen benim yerime oturup kendi kendine sohbet etmiştin." dedim.

"Haha, ama kabul et tek başına çok sıkılmışken biri gelip hayatına heyecan kattı, değil mi?"

"Ne heyecan ama, geveze." dedim ve derin bir nefes alıp elimi uzattım: "Dawn."

"Oh, saç renginle uyumlu bir ismin varmış. Tam şafak rengini anımsatan bir mavi rengi var. Ben de Luis."

El sıkıştık. O sırada diğer kızı ihmal ettiğim aklıma geldi.

"Senin adın nedir?"

"Iris. Memnun oldum."

Onunla da el sıkıştıktan sonra Iris konuştu: "O zaman burada durmak yerine üçümüz bir kahve mi içsek? Dawn, uygun musun?"

"Uygunum, ama çayı tercih ederim."

Luis kahkaha attı: "Tabii ya! Geçen kafedeki abiyi nasıl darlamıştın ama."

"Düzgün yapmıyorlar çayı."

"E o zaman neden oradan içmeye devam ediyorsun? Daha bir sürü kafe var okulda."

"Oranınki daha ucuz. Okuldaki diğer yerler pahalı." 

"Ahh, cimriyiz bir de. Tamam, bak bu sefer çayın benden. Sabah içtiğim yer tam senin istediğin gibi koyu demli yapıyor çayı. Yine oraya gidelim istersen."

Çayı ısmarlayacağı anda gözlerim parladı. Beleş çay fırsatını kaçıramazdım.

"Tamam, kabul."

"İyi o zaman, gidelim."

***

Dediği gibi çayımı Luis ısmarladı, hatta Iris'in kahvesini de o ısmarladı. 

Kendilerinden bahsettiler.

"Babam ilk başta buraya gelmeme karşı çıkmıştı, annemse neredeyse bayılıyordu. Ama bir şekilde ikna ettim." dedi Luis.

"Benimkiler barışa yanaşıyorlardı, bir sıkıntı yaşamadım." dedi Iris.

"Ee, sen karşı mısın bu duruma?" diye sordu Luis. Soruları pat diye sormaktan çekinmiyordu.

"Hayır, destekliyorum. İnsanlar iç içe yaşarsa birbirlerine ne kadar benzediklerini fark ederler." dedim.

"Hımm... ilginç. Daha çok sende ırkçı tipi var."

"Ön yargılısın."

"Şey... Ben de Dawn'a katılıyorum. Biz birbirimize benziyoruz. Bir kristal yüzünden düşman olmamız anlamsızdı." dedi Iris çekinerek.

"Mantıklı olan bu şekilde düşünmek. Gerçi, iki tarafın neden birbirlerinden nefret ettiklerini de anlıyorum." dedi Luis.

"Artık buna bir son vermeliler. Umarım bu değişim programı işe yarar." dedi Iris.

"Umarım. Bu arada Iris, yurtta kalıyorsun, değil mi?"

"Evet. 64 numaralı yurttayım. Sen?"

"Ben de 73 numaralı yurttayım da, binada ısıtma sorunu var, sizde de var mı diye soracaktım."

"Hayır, bizimkisi gayet sıcak oluyor. Üst katta mısın, belki üst katlara ısı yeterince gelmiyordur."

"Hayır, aksine giriş kattayım, kapıya yakın olduğum için mi acaba?"

Onları dikkatle dinliyordum. Dediklerini aklımda tuttum: 73. yurt giriş katı, kapıya yakın taraf.

Kaldığı yeri öğrenmiş oldum, belki işime yarardı.

"Peki, sen Dawn? Yurtta mı kalıyorsun?" diye sordu Iris.

"Lojmanlarda kalıyordum."

"Vaay!" dedi ikisi birden. "Tek başına mı kalıyorsun?"

"Evet."

"Hiç yalnız hissetmiyor musun kendini?"

Iris'in bu sorusu beni garip bir şekilde sarstı. Yalnızdım, bununla da gurur duyuyor ve kimseye ihtiyacım olmadığını söylüyordum. Ama nedense bir an bu durum ağırıma gitti.

Ajanlık yaptığım, başkasına bağlı olduğum bir hayat... Bağımlı ve yalnız bir hayatım vardı.

Ama bu hayatı seçmesem muhtemelen ölecektim. Yaşamak istiyordum, acı verse de bunu her şeyden çok istiyordum.

Özellikle o deney yerinden kurtulup bana ikinci şans verildiğinde bunu daha da çok istedim.

Bu şekilde bağımlı olmak canımı acıtmıyordu çünkü.

Ama yalnızlık? İlk defa bunun üzerinde ciddi ciddi düşündüm.

"Hissetmiyorum. Yalnızlığı seviyorum." diye yanıtladım.

"Ama çok düşündün. Emin misin?" diye sordu Luis.

Bu çocuk... ne kadar ısrarcıydı!

"Eminim."

"Senin arkadaşın da yoktur şimdi." dedi Luis.

O kadar belli mi ediyordum? Gerçi, umrumda değildi.

"Yok."

"Eh, artık biz varız." dedi Luis. "Eğer sen de istersen tabii."

İstemiyordum, ama görev için kabul etmek zorundaydım.

"İsterim."

Iris ellerini çırptı: "Bir arkadaş grubum oldu. Günlüğüme yazacağım."

"Sen de mi günlük tutuyorsun?" diye sordu Luis.

"Savaş zamanından beri tutuyorum. İçimi dökmek iyi geliyor."

"Ben çok uzun zamandan beri tutuyorum. Ortaokul yıllarından kalma bir alışkanlık. Bir kızdan hoşlanmıştım, aileme anlatmaya utanmıştım. O şekilde başlamıştı."

Demek ikisi de günlük tutuyordu. Bu işime yarayabilirdi.

"Ee, sen tutuyor musun günlük? Hiç konuşmuyorsun neredeyse." dedi Luis.

"Tutmuyorum."

"Anladım." 

Beni sohbete dahil etmeye çalışıyorlardı ama ne yapabilirdim ki, ben içe dönüktüm. 

"Tutmak iyi gelebilir. Bir sıkıntın olduğunda ve kimseye anlatamadığında yazmak çok rahatlatıyor."

Aslında Iris haklıydı, yazmak beni rahatlatabilirdi.

"Düşünürüm."

***

Gece olmuştu ve ben 73. yurttaydım. Luis bu gece geç geleceğini, bir partiye gideceğini söylemişti, bu yüzden harekete geçtim. Luceat hanımdan öğrendiğime göre 6 nolu odada yalnız kalıyordu. O da beni Luis hakkında bilgi edinmem konusunda desteklemişti.

"Kristalle ilgili bir şey bulabilir miyiz bilmiyorum, ama Belmare'daki okul hayatına dair bir şeyler yazmışsa en azından bu konuda bilgi edinebiliriz. Bir ihtimal Marin'den de bahsetme ihtimali var tabii." dedi bana.

Erkek kılığına girdim, kapüşonlu bol ceketimi giydim ve kısa saçlarımı arkada topladım.

Anahtara çoktan sahiptim. Tek yapmam gereken şüphe çekmeden içeri sızmaktı.

Şüphe çeksem bile sorun değildi, hafızalarını sildiğim anda sorun ortadan kalkardı.

Ama çok kişi olaya şahit olursa insanların hafızasını silmek zorlaşırdı, birini kaçırabilirdim. Bu yüzden önlem almak önemliydi.

Elimdeki anahtara baktım ve Luceat hanımın dediklerini hatırladım.

"Bu, odanın yedek anahtarı. İşin bitince bana getir." 

İçeri girdim. Herkes oldukça rahat bir şekilde ortalıkta dolaşıyordu. Hiç görmek istemesem de donuyla dolaşanı gördüm.

Hemen girişteki 6 nolu kapıyı anahtarla açtım ve içeri girdim.

Odası garip bir şekilde düzenliydi, normalde yurt odaları dağınık olur diye düşünmüştüm.

Hiç vakit kaybetmeden dolapları ve çekmeceleri karıştırmaya başladım. Şifreli veya kilitli bir şeyin olmamasını diledim.

Neyse, sadece şansımı deniyordum.

En sonunda yatağında, yastığın altında buldum günlüğü.

Bir insan neden yastığının altına günlük koyardı ki?

Kilidi de yoktu. Şanslıydım. İçini şöyle bir karıştırdım. O sırada bir şey gördüm:

"Marin'in ailesi çok tuhaf. Kızla hiç ilgilenmiyorlar. Yurda taşındığını öğrendim, kimsesi yok zavallının. Olabildiğince telefon etmeye ve ilgilenmeye çalışıyorum ama her zaman zamanım olmuyor. Keşke ailesi de benim kadar onu önemsese."

Luceat ile tahmin ettiğimiz gibi, Marin'e dair bir yazı vardı. 

"Yakınlarmış. Bu konuda bilgi edinebilmek güzel."

Daha fazla oyalanmak istemedim. Günlüğü ceketimin arasına koydum ve tam gidecekken kapı açılma sesi duyuldu. 

Hareket etmek istesem de edemedim, tüm vücudum donup kalmıştı.

İçeri Luis girdi. Beni görünce şaşırdı.

Birbirimize bir süre baktık.

More Chapters