Cherreads

Chapter 27 - -27-

POV: Sarp

Marin ve Mina hastaneye kaldırılmıştı ve Dora, Can ve ben ikisini de ameliyathanenin kapısında bekliyorduk.

Dora durmadan ağlıyor, Can ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Lütfen... yalvarırım onlara bir şey olmasın. Kirelle, Mortana, lütfen..."

"Onlar güçlüler. Eminim atlatacaklar."

"Ama Marin kalbinden vuruldu! B-ben korkuyorum!" 

Dora'dan ara sıra minik elektrik kıvılcımları çıkıyordu ama kendini tutmaya çalışıyordu. 

Ben ise koltuklardan birine oturmuş, öylece önüne bakıyordum. Aynı zamanda Marin'in vurulduğu anı düşünüyordum. 

Marin gözlerimin önünde yere yığılıvermişti. O an olayı kavrayamayışımı, inkar edişimi hatırladım. Hareket etmek istiyordum ama tüm kanımın serin bir şekilde aktığını ve bunun tüm vücudumu dondurduğunu hissetmiştim. Bu hareket etmeme engel oluyordu. Elini tutup bağırarak "Kendine gel! Yaşamak zorundasın." demek istedim ama yapamadım. Onun yerine Can "Marin" diye bağırdı, Dora ise koşa koşa Marin'in yanına gitti. Can'ın hemen yanında yaralı bir şekilde oturan Mina ise muhtemelen hem fiziksel acıdan hem de arkadaşının vurulmasıyla yaşadığı acıdan çığlık atmıştı.

Ben hariç herkes bir tepki vermişti.

"Sarp, acele et! Üniversite hastanesine gideceğiz."

Çatışmadan dolayı kampüse dışarıdan taksi çağıramıyorduk, bu yüzden hastane yokuş olmasına rağmen oraya kadar yürümek zorunda kaldık. 

Yol hiç yormadı, beni esas yoran düşüncelerimdi.

Sadece Marin de değil, Mina da vurulmuştu. Her ne kadar Lichteryalılara karşı ön yargıları olsa da arkadaş olduğumuzu hissetmiştim. Şu anda ise yeniden arkadaş bulmuşken tekrar kaybettiğimi hissediyordum.

Özellikle Marin... O benim için daha özel olmuştu. Sadece birkaç aydır tanışmamıza ve yeni yeni vakit geçirmemize rağmen ona karşı bir şeyler hissetmeye başladığımı fark ettim.

Üstelik en başta onunla arkadaş olmamın sebebi bana güvenmesini sağlayıp ondan bilgi alabilmekti. B planım ise beni evine davet etmesini sağlayıp babasının odasını karıştırmaktı, böylece belki birkaç bilgi bulabilirdim.

Her şekilde bu bilgiyi edinecektim ama ona karşı hisler edineceğimi düşünmemiştim.

Benim için sadece bir piyon olmalıydı. Nasıl bağlandım ona? 

Tüm bu düşünceler içinde sessizce akan gözyaşlarımı fark etmemiştim.

...

POV: Maxim

Ecza dolabından gerekli ilaçları çıkarmakla meşguldüm. Bir yandan da Marinlerin sağ salim kampüsten kaçıp kaçmadıklarını düşünüyordum. 

İyiler miydi? Acaba başlarına bir şey gelmiş miydi?

"Maxim! Yanlış ilacı yollamışsın. Aserol değil, Metaremin istediler."

O kadar kendi endişelerim içinde boğulmuştum ki hata yapmıştım. Normalde asla ilaçları karıştırmazdım.

İsimleri bile alakasız. Biri yanıklar için diğeri soğuk algınlığı için. Ne yapıyorum ben? diye düşündüm.

Her şekilde, içimde kötü bir his vardı ama tıpta hataya yer yoktu. Odaklanmam lazımdı.

Dolaba doğru yönelip Metaremin'i çıkardım ve iş arkadaşıma verdim.

"Kusura bakma."

İş arkadaşım ilacı kaptığı gibi odadan çıktı. Ama daha kapı kapanmadan Sarah nefes nefese içeri girdi:

"Maxim..."

"Sarah! Neredeydin?"

"Bırak şimdi onu! Marin..."

Marin mi?

"Ne olmuş Marin'e? Bir şey mi oldu ona?"

Sarah ellerini ağzına götürdü: "Sedyedeydi... Zemin kattaki ameliyathaneye götürdüler."

Ne?

O anda her şey benim için durdu. Sarah'ın dediklerini idrak edemedim. Başım dönüyor gibiydi, dengemi kaybettim.

"Maxim!" dedi Sarah ve koluma girip beni düşmekten kurtardı.

"Ben buradaki işleri hallederim, hemen git kardeşine bak."

"Sarah... Yanlış görmüşsündür belki?"

"Öyle olmasını istedim, ama arkadaşları 'Marin' diye bağırınca-"

Sarah'ın sözlerini tamamlamasına izin vermeden odadan fırladım. Çaresizce koşmaya başladım, tek istediğim Sarah'ın yanılmasıydı. Ona benzeyen, ismi Marin olan bir başkası olmasını çok istedim. 

Ama Sarah, Marin'in arkadaşlarını görmüştü. Bunun imkanı yoktu.

Ameliyathanenin oraya vardığımda da acı gerçekle yüzleştim. Marin'in arkadaşları hastane koltuklarında başları eğik bir şekilde oturmuş, bekliyorlardı. 

Beni görünce üçü de başlarını yavaşça bana doğru çevirdi. 

"Maxim abi!" dedi Dora ağlayarak.

O andan itibaren her şeyi algılamakta zorlandım. Ameliyathanenin önünde bir hemşire duruyordu. Ona doğru koştum ve bağırdım:

"Kardeşim iyi mi? Ne oldu ona? Durumu nasıl? Susmasana, çabuk söyle!"

"H-hangisinden bahsediyorsunuz? Ameliyathaneye alınan iki hasta var. Biri omzundan vurulmuş, geldiğinde durumu kritik değildi ama diğer hastanın durumu kötüydü. Kalbine yakın bir yerden vurulmuş."

"N-ne!? Hangisi? Hangisi kalbinden vuruldu? Saçları ne renkti? Ne giyiyordu?"

Birden beyaz saçlı çocuk konuştu: "Marin... Kalbinden vurulan Marin."

Algılayamadım. Yalan olmalıydı. Kesinlikle yalandı.

"Hayır... hayır..."

"Çok üzgünüm." dedi hemşire kız ama tepki veremedim. Sadece en yakın koltuğa oturdum.

Birinin yanıma yaklaştığını hissettim. Kahverengi saçlı çocuk, bana su uzatıyordu.

Teşekkür edecek halim bile yoktu, yalnızca suyu alıp elim titreye titreye içtim.

Marin... Kalbinden mi vurulmuştu? Nasıl?

Kim yaptı?

Yaşayacak mıydı?

O ve Martin hayatımda en çok değer verdiğim kişilerdi. İkisinden birine bir şey olsa ben nasıl yaşardım?

Her kim benim kardeşimi vurduysa bedelini en ağır şekilde ödeyecekti. En ölümcül zehri onun için hazırlayacağıma söz verdim.

Farkında olmadan elimdeki su şişesini sıkmıştım ve tüm su yere dökülmüştü.

***

POV: Martin

Bugün festivale gitmeme kararı almıştım, bir tane kızla buluşacaktım. Ancak pek de iyi geçmemişti, kız erkenden kalkıp gitmişti.

"Off... kızdan cidden hoşlanmıştım bu sefer. Tek gecelikti deyip kalkacağını nereden bileyim?"

Tam kitabımı açıp okuyacakken bir telefon geldi. Arayan Lina'ydı.

"Martin, okulda çatışma çıktı. Ortam çok fena. Neredesin?"

"Yine mi? Ne zaman kesecekler bunu?"

"Bilmiyorum. Leon'la ben ortamı yatıştırmak için hocalara yardım ettik. Çok zor oldu, ambulans geldi birkaç tane."

Ambulans denilince bende jeton düştü.

"Marin ve abim nerede biliyor musun? Bugün evde yoktular, festivale gitmiş olmalılar."

"Ah! Sabah onları birlikte görmüştüm. Umarım bir şey olmamıştır. Ben Marin'i arayacağım, sen de abini ara. Ama önce nerede olduğunu söyle, Leon'la geleceğiz."

"Bir kafedeyim, konumu atarım sana."

"Tamam, bekliyorum. Abine ulaşırsan haber ver." dedi Lina ve telefonu kapattık.

Kalbim korkudan hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Ya başlarına bir şey geldiyse, ben ne yapardım?

Korkuyla abimi aradım. Bir süre çaldı, en sonunda açtı.

Sesim titredi: "A-abi? İyi misin? Marin iyi mi? Okulda çatışma olmuş diye duydum, doğru mu?"

Birden abimin titreyen sesini duydum: "M-martin... Kardeşimiz..."

Hemen ayağa fırladım: "Marin'e bir şey mi oldu? Ne oldu?"

"K-kalbinden..." 

Abim birden ağlamaya başladı. Bense duyduklarımı sindirmeye ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Anlayamadığım için öfkelendim ve bağırmaya başladım.

"Abi, düzgün söylesene şunu! Kalbinden ne? Marin'e ne oldu abi?"

"...kalbinden vurulmuş."

O sırada her şey dondu: etrafımdaki insanlar, dışarıdaki arabalar ve ben. Telefonu daha da sıkı tuttum. O kadar sıktım ki sanki elimde patlayacaktı.

Hayır, kesinlikle yanlış duymuştum. Abim başka bir şey söylemişti.

"... tekrar söyle."

Abim bağırdı: "Tekrar söyletme bana, Marin ameliyathanede. Bir an önce gel buraya."

Çantamı kapıp dışarıya koşmaya başladım.

"T-tamam, geliyorum. Hangi hastane?"

"Üniversite hastanesi."

"Geliyorum."

Telefonu kapattım ve hızla arabaya koştum. Nefes nefeseydim ama sadece koştuğumdan değil. Ağlamak üzereydim ki Lina aradı.

"Marin telefonuna yanıt vermiyor. Sen abini aradın mı?"

"Lina, ben hastaneye gidiyorum." dedim nefes nefese.

Arabanın kapısını açıp direksiyonun başına oturdum.

"Ne? Başlarına bir şey mi gelmiş?"

Bu sefer ağlamaya başladım, kelimelerim hıçkırıklara karıştı.

"Marin kalbinden vurulmuş."

"Ne? Biz de geliyoruz Martin. Sen yola çıktın mı?"

"Hayır, şimdi çıkacaktım."

"Tamam, sen yola çıkma, bizi bekle. Seni yoldan alalım. Bu halinle araba kullanma."

"Yetişmem lazım-"

"İki dakika sus ve laf dinle! Kaza yapabilirsin bu halinle. Bir felaket daha çıkarma. Şimdi bana hâlâ atmadığın o konumu atıyorsun ve seni alıyoruz. Anlaştık mı?"

"Bağırmasana! Benim kardeşim ölüyor orada! Nasıl susmamı bekliyorsun?"

"Martin, sakın araba kullanma ve konum at! Senin iyiliğin için bu, hadi!"

Sesim titredi, anahtarı çevirip çalıştırdığım arabayı kapattım. Ardından konumu attım ve arabadan çıkıp kitledikten sonra beklemeye başladım.

Gökyüzüne baktım. Sonra yoldan geçen arabalara... Hayat bu kadardı işte. Birden en çok sevdiğin şeyi elinden alıverirdi.

Peki şimdi ne olacaktı? Yaşayacak mıydı? Umut var mıydı? 

Çok acı çekiyor muydu?

Şöyle bir düşününce, hep acı çekiyordu. Benimle görüşebilmek, bir fırsat yaratabilmek için çok çabalıyordu, ama ben görmezden geliyordum. Kaçıyordum.

Kaç kez binama gelip oradaki otomattan bir şeyler aldığını hatırlıyorum. Hatta Leni tüm olayı yanlış anlamıştı.

Ama Marin altta kalmamıştı.

"Unut gitsin, ben gidiyorum."

"Nereye?"

"Dersim var. Hem bakarsın, orada bana hayran birçok yakışıklı erkek vardır, değil mi abimin kız arkadaşı?"

Canımı nasıl yakacağını biliyordu. Erkeklerden bahsedip kız arkadaşımı küçümseyerek acısını çıkartmıştı benden.

"Sanırım bana hala kızgın." demişti Leni, bense kızmıştım.

"Leni, ayrılalım. Her şeyi tolere ederim ama kardeşimle kimse böyle konuşamaz."

"H-hayatım, ne olur böyle yapma, ben yanlış anladım-"

"Umrumda değil. Olayları görmek istediğin gibi görüyorsun. Bana sorabilirdin kim olduğunu."

"İyi ama bir kız kardeşin olduğundan hiç bahsetmedin ki! Şu anda beni terk edemezsin! Sinirle söylüyorsun."

Evet, kız kardeşim olduğundan hiç bahsetmemiştim.

Bir kız arkadaşıma ondan bahsetmeyi bile çok görmüştüm.

Özür dilerim Marin... Seni yok saydığım için özür dilerim. Acı çekmene izin verdiğim için özür dilerim. Asla affetmeyeceğim kendimi. 

Ama lütfen yaşa, sonra istediğin kadar canımı acıtabilirsin. Yeter ki senin canın yanmasın artık.

More Chapters