Cherreads

Chapter 26 - -26-

POV: Marin

Mina, Dora ve ben, Sarp ve Can'ın beklediği standın önüne gelmiş, hep birlikte sohbet ediyorduk.

"Seneye burada okuyabilirim." dedi Can.

"Git kendi ülkende oku." dedi Mina.

"Bunu diyeceğini biliyordum." dedi Can gülerek.

"Gerçekten düşünüyor musun Can?"

"Aslında uzun zamandır planladığım bir şey. Sarp okul biter bitmez burada bir ev kiralamayı düşünüyor, birlikte kalmayı planlıyoruz."

"Ah, üniversite civarında evler var, bence oraları tercih edin. Güvenlik açısından da iyi." dedim Can'a.

"Hımm, aklımızda bulunsun." diye yanıtladı.

Tam o sırada abimi kalabalığın arasında bıraktığım geldi: "Abim! Ben onu dans gösterisinin olduğu yerde bıraktım."

"İyi de dans çoktan bitti. Aynı yerde bulacağını sanmıyorum." dedi Mina.

"Aramıştır belki?" dedi Dora.

Telefonumu cebimden çıkarıp baktım. Gerçekten de 2 kez aramıştı ama telefonum sessizde olduğundan duymadım.

"Yabancı numaralar gece vakti arıyor diye sessize almıştım, açmayı unutmuşum." dedim mahcup bir şekilde.

En iyisi arayayım, dedim ve Max'e telefon ettim.

"Abi! Neredesin? Çok özür dilerim, acil bir işim çıkmıştı-"

Sözümü kesti.

"Niye bana bir açıklama yapmadan gittin?"

Sesi oldukça kızgın ve soğuk geliyordu.

"Özür dilerim. Haklısın."

Telefonun öbür ucundan bir iç çekiş duyuldu.

"Sarah dilek ağacına dilek yazmak istedi, şu an onun yanındayız. Festival bölgesinin tam ortasında zaten, görürsün."

"Sen de yazdın mı?"

"..."

"Abi?"

"Hangi birini yazayım?"

O kadar çoktu demek ki.

"En çok istediğini yaz. Eğer herkesin görmesini istediğin bir şey değilse daha az gizli olan bir dileğini yaz. Ben de şimdi arkadaşlarımla oraya geliyorum."

"Marin, ama abin ve biz sorun olmaz mı-" dedi Dora ama ben elimle "bekle" işareti yaptım.

"Tamam, bekliyorum." dedi Max ve telefonu kapattım. Ardından Dora'ya döndüm.

"Bu dün gördüğünüz abim değil, büyük abim. İki abim var."

"Ah... anlıyorum." dedi Mina.

"Peki nereye gidiyoruz?" diye sordu Sarp.

"Dilek ağacına."

"Harika! Ben de dilek dilemek istiyorum." dedi Dora

"Ah... Ne dilesem ki? Çoğu kişi barış antlaşmasının imzalanmasını isteyecektir ama nedense bunun dışında daha kişisel dilekler yazasım da var." dedi kendi kendine Mina.

"Ne gibi?" diye sordu Can.

"Hımm... yakışıklı bir erkek arkadaş gibi." 

Tam su içiyordum ki ağzımdaki suyu püskürttüm.

"Öhö...öhö...ne?"

"Ne var ki bunda? Çok normal bir şey değil mi?"

"Öyle şeyler dilesek oluyor mu ki?"

"Neden olmasın? İlk dileğim barışın imzalanması, ikincisi de yakışıklı bir erkek arkadaş. Hatta ben detay bile yazabilirim: uzun boy, siyah deri ceket, kaslı-"

"Tamam, yeter bu kadar." dedim utanarak.

"Neyinden bu kadar utanıyorsun ki, aaa! Sanki şeyinin boyundan bahsettik."

Sarp boğazını temizledi, Can gülmeye başladı. Dora ise utanarak Mina'yı uyardı: "Mina, çok ayıp! Erkeklerin yanındayız."

"Ya amma abarttınız. Litharius'un yarattığına laf mı ediyorsunuz?"

Konuşma garip bir yere gitse de grubun eski neşesi yerine gelmişti. Grup demişken... sanırım gerçekten bir grup olmuştuk. Benim de artık bir arkadaş grubum vardı.

Bu şekilde konuşa konuşa dilek ağacının yanına geldik. Max dileğini bir kağıda yazıyor, Sarah ise onu bekliyordu.

Sarah beni görünce sevindi.

"Ah, Marin! Sen bir anda gidince endişelendik. Umarım her şey yolundadır?"

"Her şey yolunda, teşekkürler Sarah."

"Sevindim."

Max dileğini ağaca astıktan sonra Sarah'a döndü: "Tamamdır."

Ardından bize baktı: "Arkadaşlarını da getirmişsin."

"Evet. Onlar da dilek dileyecekler."

"Hımm."

Gözü Sarp ve Can'daydı. Mina ve Dora'yı tanıyordu, ama diğerlerini ilk defa görüyordu.

"Maxim abi! Tekrar karşılaştık. Umarım iyisinizdir."

"Teşekkürler Mina, iyiyim, sen nasılsın?"

Mina abimi sevmişti, onu adeta bir idol ve akıl hocası gibi görüyordu.

"İyiyim ben de. Sizin dediğiniz gibi organik kimya dersi için önerdiğiniz kitabı aldım. Gerçekten de vizelerde hoca oradan soru sordu, ben de yüksek aldım. Tekrar teşekkürler."

"İşe yaradığına sevindim."

Sanırım Max benim haricimde yeni bir kız kardeş bulmuştu. 

En azından dikkati Sarp ve Can' dan Mina'nın akademik problemlerine kaymıştı. 

"İyi iş, Mina. Beni kurtardın." dedim içimden.

Onlar konuşurken Sarp dileğini yazdı. 

"Ne diledin?" diye sordum arkasından yaklaşıp.

Sarp irkildi: "Ah... Barışla ilgili bir şeyler."

"Başka?"

"Hiçbir şey." dedi kağıdı kaçırıp ve dileğini benim boyumun erişemeyeceği uzun bir dala astı.

"Yaa, çok kötüsün!" dedim yanağımı şişirerek.

"Dedim ya, başka bir şey yazmadım."

"Tabii, tabii, inandık."

Sarp hafiften kızarıp güldü. Benim böyle davranmam ona komik mi gelmişti?

Ya da... tatlı mı?

O kızarınca birden ben de kızardım. Her davranışını tatlı bulmayı bırakmam gerekiyordu. 

"Ben de yazdım!" dedi Dora. "Mina, hadi sen de yaz."

Mina, Dora'yı azarladı: "Önemli bir şey konuşuyoruz, dur!"

"Deminden beri hocanın ninni gibi ders anlattığından bahsediyorsun, hadi gel artık."

"Bir de dinliyor muydun!?"

"Off, peki peki, tamam. Marin, sen yaz o zaman."

"Tamam."

Dilek kartını aldım ve düşünmeye başladım. Dilemek istediğim çok fazla şey vardı ama karar veremiyordum. İlk başa ben de herkes gibi barışın imzalanmasını yazdım. Ama kendim için bir şey daha dilemek istiyordum.

Abilerimle ve babamla tekrar bir aile

olmak istiyorum.

Tam yazmayı bitirmişken bir gürültü koptu.

"Ne oluyor ya? Yine mi bir olay çıktı?" dedi Mina.

"Bu okul amma olaylıymış, her gün bir kargaşa çıkıyor." diye söylendi Sarp.

"Çok beğenmiyorsan gidebilirsin." diye karşılık verdi Mina.

"Tamam, yine başlamayın." dedi Dora.

İnsanlar sesin geldiği yöne doğru gidiyordu. Sanki eylem varmış gibiydi, koro halinde sesler yükseliyordu.

"Gitmesek mi? Sonuçta başımıza bir şey gelebilir." dedi Can.

"Evet, olduğumuz yerde kalmak daha iyi." dedi Mina.

Ardından biri megafondan konuşmaya başladı: "Çok değerli Belmare öğrencileri, bugün tam bir faciayla karşı karşıya kaldık. Lichterya'daki Feloria Üniversitesi'nde bugün bir Belmarelı öğrenci Lichteryalı öğrenci tarafından katledildi. Eğer hâlâ bu saçma barış politikasını destekliyor ve bir arada yaşayacağımıza inanıyorsanız hepiniz-"

Birden ses kesildi ve megafonun yere düşme sesi duyuldu. Herkes duydukları karşısında şok olmuştu.

Bir Belmarelı öğrenci Lichteryalı tarafından mı öldürülmüştü?

***

POV: Sarp

Belmarelı bir öğrenci mi katledilmişti? Annem... Feloria'nın rektörü olarak onun bundan haberi mutlaka vardır Orada da işler karışmış olmalı.

Bu tarz düşünceler kafamdan geçiyor, ne tepki vereceğimi bilmiyordum. Can benim aklımı okurcasına bana döndü:

"Annen hakkında mı endişeleniyorsun?"

"Onun için tüm bunlar çok zor olmalı. Feloria'daki karışıklığı düşünemiyorum bile."

Bir yandan Mina bağırıyordu: "Ne!? Neden öldürmüş!?"

Marin de şaşırmıştı: "Birkaç aydır iç içe okuyoruz, şimdiye kadar neden hiç böyle bir şey olmadı da şimdi oluyor?"

Uzaktan bir çığlık koptu. Ardından birkaç elektronik silah sesi geldi.

Megafonun sesi tekrar duyuldu: "Burada okumayı hak etmiyorsunuz, Lichteryalı alçaklar! Herkes kendi okuluna geri dönsün."

Kalabalıktan "Defolun!" sesleri yükseldi.

"Buradan gitmelisiniz." dedi Marin'in abisinin arkadaşı Sarah ve ekledi: "Hadi, koşun."

"Tamam." dedi Dora endişeli bir şekilde.

"Sarah, ilaç deposuna gidelim. Hastanede bize ihtiyaç olabilir." dedi Marin'in abisi.

"Tamam."

Biz arkaya doğru, sesten uzaklaşana kadar koşmaya başladık. 

Dora'nın elektrik gücü yine dışına vuruyordu, belli ki korkmuştu ve kendini kontrol etmekte zorlanıyordu.

Mina ona destek verdi: "Dora, korkma. Oradan uzaklaştık, güvenli bir yere kaçacağız, tamam mı?"

"Hıhı."

"Tam olarak nereye gidiyoruz?" diye sordu Can.

"Okulun kapısına doğru gidiyoruz. Kampüsten çıkmamız lazım." dedi Marin.

Bense koşarken düşüncelere dalmıştım. İşler iyice kötüleşiyordu ama aklımda tek bir şey vardı: biri bunu kasıtlı yapmıştı.

Savaşı sürdürmek istediğinden miydi yoksa annemin imajını lekelemek istediğinden miydi, bilmiyorum. İkinci seçenek de çok olası geliyordu çünkü barış politikasını öne süren annemdi ve iş hayatında düşmanı çoktu.

"Yorulmaya başladım, daha ne kadar koşacağız?" dedi Dora.

"Daha var Dora, lütfen dayan!" dedi Marin.

Birden biri bir ok fırlattı ve bu az kalsın bizden birine denk geliyordu, neyse ki yere düştü .

Hepimiz okun geldiği yere doğru baktık. Bir grup, bizim olduğumuz yere kadar gelmiş, kavga ediyordu.

"Durmayın, kaçın!" diye bağırdı Can ve tam o sırada bir silah sesiyle çığlık koptu ve hepimiz arkamıza döndük.

Mina, Dora ile birlikte yere düşmüş, Dora'nın başını korurcasına tutuyordu. 

Daha dikkatli baktığımda Mina'nın omzunun kanadığını fark ettim.

"Mina!" diye bağırdı Marin ve onlara doğru koştu.

Mina acı içinde kıvranıyordu ama Dora'yı sıkmış, bırakmıyordu.

Kavga eden gruba baktım. Gözleri öfkeden hiçbir şeyi görmüyordu, kendi olaylarıyla hiçbir ilgisi olmayan bir kızı yaraladıklarını bile fark etmemişlerdi.

"Mina, seni hemen hastaneye götüreceğiz, tamam mı? Ben hemen ambulansı arıyorum." dedi Marin.

"Sarp, dikkatlice Mina'yı kaldıralım ve koşalım, onu sırtımda taşıyacağım." dedi Can.

Can, Mina'yı kaldırırken ben de ona yardım ettim. Bir yandan Marin ambulansı arıyor, bir yandan o da Dora'yı kaldırmaya çalışıyordu.

Dora'nın vücudundan çıkan elektrik kıvılcımlarını görebiliyordum. Yine paniklemiş olmalıydı.

"Canım yanıyor... çok acıyor... yardım edin!" diye bağırıyordu Mina.

Dora bir Minaya bir de kavga edenlere baktı ve cesaretlenip onlara doğru bir adım attı. 

"Dora, bulaşma! Başına bir şey gelecek." diye bağırdım. Ama o beni duymadı ve hepsini elektriğiyle çarptı ve yere yığdı. Sonradan ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. 

Onları etkisiz hale getirip bize daha fazla zarar vermelerini engelliyor, dedim içimden.

"Deminden beri amacınız ne sizin? Gidin kavganızı başka yerde edin! Umursadığınız da yok zaten, kime diyorum ki!?"

Dora'yı ilk defa bu kadar öfkeli görüyordum. O çekingen kız gitmiş, yerine arkadaşı için savaşan biri gelmişti.

"Bir kez daha saldırmayı deneyin, hepinizi öldürürüm!" diye bağırdı.

"Dora, tamam! Hadi daha güvenli bir yere gidelim." diye bağırdı Marin.

***

POV: Marin

Dora oldukça öfkelenmişti. Bir yandan Can, Mina'yı taşıyor, Sarp ise ne yapacağını şaşırmış bir şekilde Dora'ya bakıyordu. 

Bense bağırıyordum: "Dora, hadi! Mina'yı güvenli bir yere götürmemiz lazım."

"B-belanızı... mı... arıyorsunuz... siz..." diye zorla konuştu tam o sırada yere yığılmış kişilerden biri.

"Çabuk gidin buradan! Defolun!" diye bağırdım. 

"Ambulans nerede kaldı?" diye sordu Can.

"Daha yeni çağırdım, gelir birazdan."

"Okulun hastanesinden gelmeyecekler mi? Nedir bu kadar uzun süren?"

Birden bana doğru gelen birkaç sivri dal parçası gördüm, ama anında Sarp önüme geçip onları yaktı.

"Manyak mısınız siz? Bizi niye dahil ediyorsunuz?" diye bağırdı Sarp.

Elektrik çarpılmış kişilerden biri zar zor ayağa kalktı: "İntikam alıyorum ve siz buna engel oluyorsunuz."

"Sence doğru kişiden mi intikam alıyorsunuz? Biz ne alakayız burada? Neden buraya kadar geldiniz?"

O sırada biri daha ayağa kalkıp Sarp'a bağıran kişiye bir yumruk attı ve o kişi yere yığıldı.

"Belmarelılar... Bütün bunları siz başlattınız... Ön yargılısınız, ırkçısınız ve tam bir pisliksiniz. Bu okula geldiğim güne lanet olsun. Hepiniz geberin!" dedi yumruk atan kişi ve bize doğru mavi alevler fırlattı. Bense erken davranıp hepsini suyla söndürdüm.

"Rahat durmayacaksınız anlaşılan, bir tur daha elektriği hak ediyorsunuz!" diye bağırdı Dora ve hepsini tekrardan çarptı. Ama mavi alevleri fırlatan kişi "Tüm yapabileceğin bu mu, zayıf şey?" diyerek zor da olsa ayağa kalkınca delirdiğimi hissettim.

"Yeter artık!" dedim ve dayanamayıp yerdeki silahlardan birini ona doğrultup onu omzundan vurdum.

"Marin, dur!" diye bağırdı Can ama dinlemedim.

"Aarghh!"

"Bu, arkadaşımın intikamı. Şimdi diğer ikinizi de vurmadan defolup gidin."

Ama çocuğun omzunu o şekilde vurmam da bir işe yaramadı. Onca darbeye rağmen nasıl hala ayakta durabiliyordu?

Bana mavi alevleriyle saldırmaya devam etti, ben de kendimi ve etrafımı suyla çevreleyip arkadaşlarımı da koruma altına aldım. 

Savaşmayı bilmiyor ve bu konuda eğitim almamış olabilirim ama benim de kendime göre yöntemlerim var, diye düşündüm.

Sarp'ı bir ara koştururken gördüm, ama su gücümün kontrolüne çok odaklandığımdan ona bakamadım.

"Hah, ne kadar dayanabilirsin ki öyle? Birazdan gücün tükenecek nasılsa." dedi bana o çocuk ama umursamadım.

Olabildiğince direnip kendimi ve diğerlerini koruma altına almaya çalıştım, ama tam o sırada Sarp elinde ateşle tam da çocuğu vurduğum omzuna doğru saldırdı.

"AAAAHH! Acıyor!"

"Ateşle oyun olmaz, sonra uf olursun diye öğretmedi mi ailen sana?"

Birden Sarp'ın arkasına saldırmak üzere olan başka birini görüp bağırdım:

"Sarp!" 

Ama Dora hemen müdahale etti, elektrikle son bir kez daha onu çarptı ve kişi bu sefer tamamen bayıldı.

Nefes nefeseydi: "Daha... fazla... enerji... kullanamam..." 

"Sanırım hepsini etkisiz hale getirdik. Şimdilik." dedim.

"Ambulans bir an önce gelse keşke." dedi Sarp.

"Marin!" diye bağırdı Can telaşla.

Tam o sırada bir patlama sesi duydum ve tam kalbimde büyük bir yanıkla karışık acı hissettim. Sanki kalbimden ılık ılık bir şeyler sıçrıyor, acıdan çığlık bile atamıyordum. 

"Marin!" diye bir çığlık daha duydum. Ardından Mina'nın olduğunu düşündüğüm acı dolu bir çığlık...

Elimde olmadan yere yığıldım.

"Ne oluyor burada? Ne rezillik bu?" diye bir adamın bağırışını duydum belirli belirsiz.

Her şey bulanıktı. Hiçbir şey göremiyordum. 

"İkisini de sedyeye yatırın, acil!" diye bir bağırış daha...

"Başını kaldırmayın, dikkatli olun!" diye bir ses daha...

Anlamıyordum... her şey bulanıktı ve derinden geliyordu.

Enerjim kalmamıştı, acı öyle kuvvetliydi ki kısık kısık bağırıyordum, ancak bunu da hayal meyal hatırlıyordum.

Sanırım bu sondu. Ömrümün sonuna gelmiştim. Bu sefer gerçekti.

Ailemin iyi olduğunu göremeden... Aşık olamadan... Arkadaşlarımı daha yakından tanıyamadan... 

Hepsini geride bırakıyordum. 

Bu kadarmış. Her şeye rağmen sonuna kadar savaştım. Her anlamda... Pişman değilim.

Umarım beni dünyana kabul edersin, Mortana. Böylece annemi görebilirim.

Hoşça kalın arkadaşlarım... hoşça kalın abilerim... hoşça kal baba... 

Benim için çok üzülmeyin, mutlu olacağım.

More Chapters