Cherreads

Chapter 9 - #BÖLÜM-9: KAYA GİBİ İRADE#

Mağaranın o geniş açıklığı, şimdi Taş Süvari ve onun korkutucu bineğinin gölgesi altında kalmıştı. Gardiyan'ın kükremesi hala duvarlarda yankılanıyor, etrafa yaydığı ölümcül baskı havayı ağırlaştırıyordu. Berwick, Alchio, Akemi ve Hyogaki, karşılarındaki bu devasa tehdide karşı nefeslerini tutmuş, savaş pozisyonu almışlardı. Sessizlik gergin bir şekilde uzadı, sadece Gardiyan'ın taş bedeninden gelen çatırtılar ve parlayan gözlerinden yayılan uğultu duyuluyordu.

Berwick öne atılan ilk kişi oldu. "Plan basit!" diye bağırdı diğerlerine. "Hyogaki, sen zayıf noktaları ara! Akemi, uzaktan destekle ve dikkatini dağıt! Alchio, benimle geliyorsun, şuna önden bir 'merhaba' diyelim!"

"Anlaşıldı!" diye yanıtladı Hyogaki ve Akemi neredeyse aynı anda.

Alchio, Berwick'in yanındaki yerini alırken meçini sıkıca kavradı. Berwick'in önceki sözleri hala kulaklarındaydı ve içinde yeni bir güven duygusu filizlenmişti. "Hazırım!"

"O zaman..." dedi Berwick, gözleri Süvari'ye kilitlenmişti. "Hücum!"

Berwick ve Alchio, iki farklı yönden Süvari'ye doğru fırladılar. Berwick, rüzgar büyüsüyle adımlarını hızlandırırken, Alchio zeminde ince bir buz tabakası oluşturarak üzerinde kayarcasına ilerliyordu. Amaçları, Süvari'yi iki taraftan sıkıştırıp dengesini bozmaktı. Akemi, yayını gerip Süvari'nin parlayan gözlerine doğru dikkat dağıtıcı oklar göndermeye başladı. Oklar taş zırha çarpıp sekiyor ama Gardiyan'ın dikkatini bir anlığına da olsa çekmeyi başarıyordu. Hyogaki ise çevik hareketlerle Gardiyan'ın etrafında dönüyor, zırhında veya bineğinde olası bir çatlak, bir zayıflık arıyordu.

Berwick, Süvari'nin mızrağının menziline girmeden hemen önce alçalıp kılıcını onun bacağına doğru savurdu. Aynı anda Alchio da diğer taraftan sıçrayarak buzdan meçini Süvari'nin koluna indirmeye çalıştı. Metalin taşa sürtme sesi kulakları tırmaladı. Kılıç ve meç, Süvari'nin zırhında sadece birkaç çizik bırakabilmişti.

"Sertmiş!" diye homurdandı Berwick.

Taş Süvari, bu koordineli saldırıya neredeyse kayıtsız kalmış gibiydi. Devasa mızrağını yavaşça kaldırdı ve inanılmaz bir hızla Berwick'e doğru savurdu. Berwick son anda yana sıçrayarak kurtuldu, mızrağın ucu zemine çarptığında küçük bir krater oluşturdu ve etrafa taş parçaları saçıldı. Gardiyan, mızrağını geri çekerken bu sefer de kalkanıyla Alchio'ya doğru bir darbe indirdi. Alchio, buzdan bir kalkan oluşturmaya çalışsa da darbenin şiddetiyle geriye doğru savruldu ve sertçe yere düştü.

"Alchio!" diye bağırdı Akemi endişeyle.

"İyiyim!" diye karşılık verdi Alchio öksürerek ayağa kalkarken. Omzunu tutuyordu, darbe oldukça sert gelmişti. "Sadece biraz... sarsıldım."

Hyogaki bağırdı: "Zırhı çok kalın! Doğrudan saldırılar işe yaramıyor gibi! Bineği... bineği daha hareketli, belki onda bir açık vardır!"

Tam o sırada Taş Süvari'nin devasa atı kişnedi. Bu, normal bir at kişnemesi değildi; daha çok kayaların birbirine sürtmesiyle çıkan, kulak tırmalayan bir sesti. At, ön ayaklarını havaya kaldırıp yere vurduğunda, zeminde şok dalgaları yayıldı ve dördünü de bir anlığına dengesiz bıraktı.

At, parlayan gözlerini Akemi ve Hyogaki'ye dikmişti. Anlaşılan Süvari, daha çevik olan bu iki hedefi bineğine bırakmıştı. At, devasa cüssesine rağmen şaşırtıcı bir hızla Hyogaki'ye doğru koşmaya başladı.

"Bu benim!" diye bağırdı Akemi. Yayını tekrar gerdi ve bu sefer oklarının ucuna küçük ışık büyüleri yerleştirdi. Parlayan oklar ata doğru uçtu.

Hyogaki de hızla geri çekildi. "Akemi, dikkatini dağıt! Ben yakından inceleyeceğim!"

Berwick, Alchio'ya baktı. "Görünüşe göre büyük olan bize kaldı."

Alchio başıyla onayladı. "İkimiz hallederiz." Omzundaki ağrıya rağmen meçini sıkıca kavradı.

Ancak işler planladıkları gibi gitmedi. Berwick ve Alchio, Süvari'ye tekrar saldırmaya çalıştıklarında, Gardiyan'ın savunması ve karşı saldırıları çok daha hızlı ve acımasızdı. Berwick, kılıcıyla mızrak darbelerinden kaçınıyor, arada sırada yumruklarıyla zırha darbeler indirmeye çalışıyordu ama her seferinde elleri sızlıyordu. Alchio ise buz büyüleriyle Süvari'yi yavaşlatmaya, hareketlerini kısıtlamaya çalışıyor, meçiyle açık bulduğu anlarda saldırıyordu. Fakat Süvari, buzları kolayca kırıyor, Alchio'nun saldırılarını kalkanıyla savuşturuyordu.

"Bu böyle olmayacak!" dedi Berwick dişlerinin arasından. "Daha hızlı olmalıyız!" Süvari'nin bir anlık boşluğundan yararlanıp ona doğru atıldı.

Alchio da aynı anda farklı bir açıdan hücuma geçmişti. "Önünü kesiyorum Berwick! Sağdan geliyorum!"

Fakat ikisi de Süvari'nin bir sonraki hamlesini hesaba katmamıştı. Gardiyan, mızrağını yere saplayıp ani bir dönüşle kalkanını bir duvar gibi önlerine çekti. Berwick tam hızla kalkana çarpacakken Alchio'nun da aynı yöne doğru geldiğini fark etti.

"Alchio, dikkat et! Önüne bak!" diye bağırdı Berwick.

Ama çok geçti. Alchio, Berwick'in uyarısıyla başını çevirmişti ki tam o anda Berwick'in sırtına bindirdi.

"Olamaz! Frene bas ulan frene!" diye anlamsızca bağırdı Alchio.

İkisi birden dengelerini kaybedip, "Of!", "Ah!" nidaları arasında birbirlerine dolanmış halde, komik bir gümbürtüyle yerde birkaç takla atarak metrelerce yuvarlandılar. Toz toprak içinde durduklarında, Berwick kendini Alchio'nun yanında, Alciho ise sanki bir deve kuşu gibi yere saplanmıştı..

"Ne yaptığını sanıyorsun lan ayı!" diye homurdandı Alchio, Berwick'in kolu kaburgalarına batmıştı. "Ne diye uyarmıyorsun düzgünce! Az kalsın kalkanına yapışıyorduk!"

Berwick hızla doğruldu, üstünü silkeledi. "Ben ne yapayım! Tam dalıyordum, sen birden önüme fırladın! Hem bağırdım ya işte, buz kafalı falan mısın!"

"Buz kafa mı?! Asıl sen önüne baksana, tren gibi geliyorsun az kalsın ezilicektim!"

Taş Süvari, yerde birbirleriyle atışan ikiliye bir anlığına, sanki bu aptalca duruma anlam veremezmiş gibi baktı. Bu bir saniyelik duraksama, Gardiyan'ın tekrar mızrağını kaldırmasıyla son buldu.

"Sonra hesaplaşırız!" dedi Berwick ve hızla yana kaçtı. Alchio da diğer tarafa yuvarlandı. Mızrak, az önce bulundukları yere büyük bir gürültüyle saplandı ve zemini biraz daha çatlattı.

Diğer tarafta ise Akemi ve Hyogaki, devasa taş atla mücadele ediyordu. Akemi, attan sürekli kaçarken bir yandan da oklarıyla onu taciz ediyordu. Işık büyüleriyle güçlendirilmiş oklar, atın taş derisinde küçük kıvılcımlar çıkarıyor ama ciddi bir hasar vermiyordu. Hyogaki ise atın bacaklarının arasında, inanılmaz bir çeviklikle hareket ediyor, hançeriyle eklem yerlerini, rünlerin olduğu bölgeleri yokluyordu.

"Bir şey bulabildin mi Hyogaki?" diye seslendi Akemi, atın ani bir kuyruk savuruşundan son anda eğilerek kaçarken. Saçları rüzgarda savrulmuştu.

"Sanırım evet!" diye yanıtladı Hyogaki, sesi heyecanlıydı. Atın arka sol bacağının diz arkasındaki parlak yeşil rünün olduğu bölgeye dikkatle bakıyordu. "Bu rün diğerlerinden farklı parlıyor! Daha parlak ve sanki... nabız gibi atıyor! At her adım attığında burası hafifçe titriyor! Sanırım denge merkezi veya zayıf noktası burası olabilir!"

"Anladım! Fikrim var! Şimdi onu sabitlememiz gerek!" Akemi çantasından özel yapım, ucu kancalı bir ok çıkardı. Okun ipine sağlam, parlayan bir enerji zinciri bağlıydı. Derin bir nefes aldı, gözlerini kıstı, nişan aldı ve oku Hyogaki'nin işaret ettiği rünün hemen yanındaki, daha yumuşak görünen bir taş girintisine fırlattı. Ok, taşa sağlam bir şekilde saplandı, ucundaki kanca açıldı. "Hyogaki, şimdi!"

Hyogaki, Akemi'nin planını hemen kavramıştı. Hızla zincirin diğer ucunu yakındaki devasa, sağlam bir kristal sütuna birkaç kez doladı ve Ether'iyle güçlendirdiği bir düğüm attı. At, bacağındaki çekilmeyi fark edip öfkeyle hareket etmeye çalıştığında enerji zinciri gerildi. At öfkeyle, kayaları gıcırdatan bir sesle kişneyerek zinciri koparmaya çalıştı ama Akemi'nin oku ve Hyogaki'nin düğümü şaşırtıcı derecede sağlamdı. Atın sol arka bacağı havada asılı kalmıştı.

"Harika! Şimdi sıra bende!" Akemi bu sefer sadakındaki en özel oku seçti. Okun ucu, karmaşık rünlerle işliydi ve dokunduğu anda yoğun bir ışık enerjisi biriktirmeye başladı. Gözlerini kapadı, tüm dikkatini ve Ether'ini okun ucunda topladı. Okun ucu artık küçük bir güneş gibi parlıyor, etrafa ısı yayıyordu. "Hyogaki, geri çekil!"

Hyogaki hızla birkaç takla atarak güvenli bir mesafeye çekilirken Akemi yayı sonuna kadar gerdi. Kiriş gerginlikten inliyordu. Gözlerini açtı, hedefi olan titreyen yeşil rüne kilitlendi ve nefesini tutarak oku bıraktı. Ok, havada parlak, beyaz bir iz bırakarak, bir yıldırım hızıyla hedefine doğru uçtu.

BOOOOM!

Ok, rüne isabet ettiği anda sağır edici bir patlama oldu. Yeşil rün, bir cam gibi parçalandı ve etrafa yeşil enerji kıvılcımları saçıldı. Patlamanın şok dalgası mağarayı sarstı. Taş at, acı içinde, daha önce duyulmamış, yankılanan bir çığlık attı. Zincirlenmiş bacağı güçsüzce yana düştü, ardından tüm devasa bedeni dengesini tamamen kaybederek büyük bir gümbürtüyle yan tarafına devrildi. Yere çarpmanın etkisiyle zemin titredi, tavandan daha fazla toz ve taş döküldü. Atın parlayan gözleri söndü, hareketsiz kaldı.

"Başardık!" diye bağırdı Akemi zaferle, alnındaki terleri silerken. Hyogaki de yanına gelip omuzuna dostça vurdu. "Harika atıştı!"

Ancak Süvari tarafında zafer kutlamasına vakit yoktu. Berwick ve Alchio, atın devrilmesiyle kısa bir an rahatlasalar da, Taş Süvari onlara nefes aldırmıyordu. Bineğinin kaybı onu yavaşlatmamış, aksine daha da vahşileştirmişti. Gözlerindeki lav benzeri parıltı daha da artmıştı. Mızrağını ve kalkanını kullanarak ikiliyi amansızca geri püskürtüyordu.

"Bu herif çok dayanıklı ve sinirli!" dedi Alchio, Süvari'nin kalkan darbesinden son anda eğilerek kurtulurken. Oluşturduğu buz kalkanı, darbenin etkisiyle tuzla buz olmuştu.

"Birebir kapışmaktan başka çare yok gibi!" dedi Berwick. "Plan değiştiriyoruz! Ben önden saldırıp dikkatini çekeceğim, sen en güçlü, en delici buz saldırını hazırla! Zırhını tek bir noktadan kırmamız lazım!"

"Ne? Tek başına mı? Emin misin Berwick? O çok güçlü!" Alchio tereddüt etti, endişeliydi.

"Sadece yap şunu!" Berwick, Alchio'ya daha fazla itiraz etme fırsatı bırakmadan Süvari'ye doğru fırladı. Bu sefer kılıcını sırtındaki kınına yerleştirdi. Yumruklarına odaklanmıştı. Ether'i kollarında girdap gibi dönerek yoğunlaşmaya başladı, etraflarında belirgin, titreşen kızıl bir aura oluşturuyordu.

Alchio, Berwick'in gözlerindeki kararlılığı ve belki de çılgınlığı görünce tereddütünü bir kenara bıraktı. "Pekala! Ama kendine dikkat et!" Geri çekildi, güvenli bir mesafe oluşturdu ve ellerini tekrar birleştirerek Ether'ini toplamaya başladı. Bu sefer hedefi sadece büyük bir buz kütlesi oluşturmak değildi; Ether'ini tek, delici bir noktada yoğunlaştırarak, buzdan mızrakların en keskini, en soğuğunu yaratmaya odaklandı. Avuçlarının arasında dönen mavi enerji giderek daha parlak ve keskin bir hal alıyor, etrafa dondurucu soğuklukta küçük kristaller saçıyordu.

Berwick, Süvari ile arasındaki mesafeyi hızla kapatmıştı. Gardiyan'ın tüm dikkati şimdi üzerindeydi. Süvari, mızrağını Berwick'e doğrulttu ama Berwick bunu bekliyormuş gibiydi. Hızlı, neredeyse akıl almaz, akrobatik hareketlerle mızrağın ölümcül darbelerinden sıyrılıyordu. Yana taklalar atıyor, havada dönüyor, mızrağın altından kayıyordu. Aynı zamanda boş durmuyor, her fırsatta Süvari'nin taş zırhına Ether yüklü yumruklar indiriyordu. Yumrukları Gardiyan'ı hala ciddi şekilde yaralamıyordu belki ama her darbe bir çekiç gibi iniyor, Gardiyan'ı sersemletiyor ve Alchio'ya zaman kazandırıyordu.

"Hala ayakta mısın, böcek?" diye homurdandı Süvari, sesi kayaların gıcırdaması gibiydi. Berwick'in bu çevikliği ve inatçılığı onu sinirlendirmişti. Mızrak saldırılarının işe yaramadığını görünce taktik değiştirdi. Mızrağını ani bir hareketle yere bıraktı. Mızrak zemine saplanıp kaldı. Ardından kalkanını da kenara attı.

Berwick konuştuğunu görünce hafif sırıttı ve alaycı bir tavırla ona baktı. "Oh birileri konuşabiliyormuş, güzel. Hazır konuşabiliyorken söylesene, tuvaletini o zırhtayken nasıl yapabiliyorsun, hatta dur tuvaletiniz kristal falan mı oluyor sizin? Hep merak etmişimdir."

Süvari cevap vermek yerine, taş ellerini Berwick'e doğru uzattı. Parmaklarının ucundaki kayalar sivrildi, obsidyen gibi parlak ve keskin pençelere dönüştü. Aynı zamanda omuzlarından ve dirseklerinden de benzer sivri dikenler çıktı. Yakın dövüşe hazırlanıyordu. "Mızrağa gerek yok. Seni ellerimle ezeceğim!"

Berwick ciddileşti. "Ezebiliyor musun görelim."

Süvari, Berwick'in beklemediği bir hızla öne atıldı. Taş yumrukları ve pençeleri havayı yararak Berwick'e ulaştı. Berwick içgüdüsel olarak gardını aldı, kollarıyla darbeleri engellemeye çalıştı. Taşın taşa çarpma sesleri yankılanıyordu. Berwick de karşılık veriyordu, yumrukları Süvari'nin gövdesine, kollarına iniyordu. İkisi de inanılmaz bir güç ve hızla birbirine girmişti. Berwick daha çevikti ama Süvari'nin her darbesi daha ağırdı.

Birkaç saniyelik bu vahşi yumruklaşma sırasında Berwick bir anlık açık verdi. Süvari'nin sol kolundan çıkan keskin dikeni fark etmekte gecikti. Diken, bir yılan gibi hızla hareket ederek Berwick'in gardını aştı ve sağ böğrüne saplandı.

"ARRRGHHH!" Berwick'in ağzından acı dolu bir çığlık koptu. Diken derindi, zırhını ve kaslarını delip geçmişti. Nefesi kesildi, gözleri karardı. Yoğun, yakıcı bir acı tüm vücuduna yayıldı. Geriye doğru sendeleyerek birkaç adım attı, eliyle yarayı tutuyordu. Parmaklarının arasından sıcak kan sızıyordu.

"BERWICK!" diye bağırdı Alchio dehşetle. Hazırladığı buz mızrağı neredeyse hazırdı ama Berwick'in yaralandığını görünce konsantrasyonu dağıldı.

Taş Süvari, yaralı avına doğru yavaşça ilerledi. Gözlerindeki lav benzeri parıltı zaferle yanıyordu. Pençeli elini kaldırdı. "Oyun bitti, velet."

Berwick dizlerinin üzerine çökmüştü. Başını kaldırdığında gözlerinde acı okunuyordu ama pes etmiş değildi. Tam tersine, gözlerinde daha önce hiç görülmemiş bir öfke, vahşi bir kararlılık parlıyordu. Ağzından akan kanı elinin tersiyle hırsla sildi. Yarasına rağmen ayağa kalkmaya çalıştı. "Daha... bitmedi... seni taş yığını!"

Ether'i, yarasına rağmen vücudunda bir volkan gibi patladı. Bu seferki kızıl aura o kadar yoğundu ki, etrafındaki havayı titretiyor, zemindeki küçük taşları havalandırıyordu. Yaralı bölgesinden sızan kan, bu yoğun Ether akımıyla buharlaşıyor gibiydi.

"ALCHIO! HADİ!" diye kükredi Berwick.

Alchio, Berwick'in bu iradesi karşısında kendine geldi. Tüm korkusunu ve tereddütünü bir kenara bırakarak, hazırladığı tek, devasa ve ölümcül buz mızrağını tüm gücüyle Süvari'ye doğru fırlattı. FRIDGIA'NIN AYAZI! DEL GEÇ ONU!"

Buz mızrağı, havada tiz bir çığlık sesi çıkararak, dönerek ilerledi ve Süvari'nin tam göğsüne, zırhının en kalın olduğu noktaya çarptı. KRAAAAK! Çarpmanın etkisiyle önce sağır edici bir çatırdama duyuldu, ardından mızrak Gardiyan'ın taş zırhını delmeyi başardı ve göğsünün derinliklerine saplandı. Süvari'nin tüm bedeni bu darbeyle sarsıldı. Göğsünden hızla yayılan çatlaklardan yoğun, dondurucu bir sis çıkmaya başladı. Gardiyan acı içinde, daha önce hiç çıkarmadığı boğuk bir sesle kükredi. Bedeninin büyük bir kısmı hızla kalın bir buz tabakasıyla kaplanmaya başladı, hareketleri gözle görülür şekilde yavaşladı. Saplanan mızrağı çıkarmaya çalıştı ama donan eklemleri buna izin vermiyordu.

Bu, Berwick'in beklediği, hatta yarattığı andı.

Böğründeki acıya, kan kaybına aldırmadan, bir avcı gibi ileri fırladı. Hızı o kadar fazlaydı ki arkasında kızıl bir iz bırakıyordu. Ayaklarının altındaki zemin, onun saf gücü altında eziliyor, her adımında daha da fazla çatlıyordu. Süvari'nin yarı donmuş, yavaşlamış bedenine ulaştığında, tüm öfkesini, tüm acısını, tüm Ether'ini yumruklarında birleştirdi. Kolları artık sadece parlamıyor, adeta saf enerjiden oluşmuş gibi görünüyordu.

"SENİNLE... İŞİM... HENÜZ BİTMEDİ!"

İlk yumruk, Süvari'nin buzla kaplı, mızrağın girdiği çatlaklarla dolu göğsüne indi. GÜMBBB! Bu seferki ses, mağarayı temelinden sarstı. Çarpmanın etkisiyle buz tabakası paramparça oldu, altındaki taş zırhta oluşan yarık devasa bir deliğe dönüştü. Etrafa kör edici bir ışık ve muazzam bir şok dalgası yayıldı.

Berwick durmadı. Artık acı hissetmiyordu. Sadece içgüdüleri ve tükenmek bilmeyen bir iradeyle hareket ediyordu. Yumrukları, bir makinelinin seri ateşi gibi, bulanık bir hızla inmeye başladı. Sağ, sol, aparkat, dirsek, tekme… Her bir darbe, bir öncekinden daha şiddetli, daha yıkıcıydı. Ether'in saf gücü, her vuruşta Gardiyan'ın taş bedenini dövüyor, parçalıyordu.

GÜM! BAM! KRAK! PAT!

Yumruklarının sesi artık sadece bir gürültü değil, bir yıkım senfonisiydi. Mağarada yankılanan her "GÜM" sesiyle birlikte yerden toz bulutları kalkıyor, etrafa kasırga gibi rüzgarlar savruluyordu. Berwick'in ayaklarının altındaki zemin tamamen çökmüş, derin çatlaklar mağaranın duvarlarına kadar uzanmıştı. Tavandan düşen kristaller ve kayalar, bu yıkıcı gücün yanında cılız kalıyordu.

Süvari'nin bedeni bu amansız saldırı altında dağılıyordu. Kolları koptu, bacakları parçalandı, gövdesindeki delik giderek büyüyordu. Gardiyan direnmeye çalışıyor, son bir karşı saldırı için enerji toplamaya yelteniyordu ama Berwick'in hızı ve gücü buna izin vermiyordu. Her darbe, Gardiyan'ın varlığını biraz daha yok ediyordu.

Berwick son bir kez, belki de kalan tüm enerjisiyle havaya sıçradı. Vücudu kızıl bir alev topuna dönüşmüş gibiydi. Havada dönerek, tüm gücünü, tüm iradesini, tüm öfkesini sağ yumruğuna topladı. Yumruğu, küçük bir meteor gibi parlıyordu.

"BU DA... SONUNCUSU! KAYBOL! RRRRAAAAAAHHHHHHHH!"

Yumruk, Süvari'nin hala direnen, çatlaklarla dolu kafasına indi.

ÇAAAAATTTTTTTT! KABOOOOOOOM!

Bu seferki ses, her şeyi bastırdı. Sağır edici bir kırılma sesiyle birlikte devasa bir patlama yaşandı. Süvari'nin kafası, Berwick'in yumruğunun altında kelimenin tam anlamıyla buharlaştı. Çatlaklar, bir virüs gibi, inanılmaz bir hızla Gardiyan'ın kalan tüm bedenine yayıldı. Birkaç saniye boyunca, çatlaklardan sızan yeşil ve kızıl ışıklarla aydınlanan heykel gibi dursa da, sonunda direncini tamamen kaybetti. Devasa taş bedeni, büyük bir gümbürtüyle, binlerce parçaya ayrılarak yere yığıldı. Sanki bir dağ çökmüştü.

Toz bulutu yavaşça dağıldığında, ortada Gardiyan'dan geriye sadece büyük bir taş ve kristal yığını kalmıştı. Zindan Gardiyanı... yenilmişti. Tamamen yok edilmişti.

Berwick, Gardiyan'ın kalıntılarının hemen önünde,ayakta duruyordu ve tavana doğru kafasını çevirip derin nefesler alıyordu. Göğsü hızla inip kalkıyor, tüm vücudu kontrolsüzce titriyordu. Böğründeki yara hala oradaydı, kanaması yavaşlamıştı ama acısı geri dönmüştü. Kızıl-siyah trençkotu lime lime olmuş, altındaki kıyafetleri de hasar görmüştü. Yüzü, kolları yara bere ve toz içindeydi. Gözlerindeki vahşi parıltı sönmüş, yerini derin bir bitkinliğe bırakmıştı. Ama dimdik duruyordu. Başarmıştı.

Mağarada derin bir sessizlik hakimdi. Alchio, Akemi ve Hyogaki, oldukları yerde donakalmış, nefeslerini tutmuş bir şekilde Berwick'e bakıyorlardı. Gördükleri manzaraya inanamıyorlardı. Az önce tanık oldukları şey... akıl sınırlarını zorluyordu.

"O... O tek başına..." diye kekeledi Akemi, sesi titriyordu. Yayı gevşemiş, oku elinden düşmüştü.

Hyogaki gözlüklerini çıkardı, sanki daha net görmek ister gibi gözlerini ovuşturdu. "Bu seviyede bir güç... Bu... Bu bir canavar..." Fısıltısı hayranlık ve belki biraz da korku doluydu.

Alchio ise tamamen büyülenmişti. Gözlerini Berwick'ten ayıramıyordu. Berwick'in az önceki vahşi gücü, Gardiyan'ı parçalayan yumrukları, yarasına rağmen pes etmeyen iradesi... Kendi ailesinin ona yıllarca söylediği "zayıf" kelimesi şimdi ne kadar anlamsız geliyordu. Berwick, Alchio'nun bildiği herkesten, hatta belki de babasından bile daha güçlü duruyordu. Bu güç sadece yıkıcı değildi; içinde bir koruma içgüdüsü, bir adalet arayışı vardı. nasıl böyle birisi hala gardiyan olmamıştı? Gücünü gizliyor muydu? Alciho kafasını salladı ve bunun mantıklı bir açıklaması olabileceğini düşünerek pek sorgulamadı. Alchio, Berwick'e karşı hissettiği o ilk andaki rekabet veya kıskançlığın yerini, derin bir saygı ve belki de ilk uzun zaman sonra hissettiği güven sarmaya başladı. Bu adama güvenebilirdi ve böylesine bir dostu olacağı için kendini şanslı hissediyordu.

"Bu adam... bu... gerçekten de inanılmazdı."

Tam Alchio bir adım atıp Berwick'e doğru gidecekken, mağaranın tavanından güçlü, parlak beyaz bir ışık hüzmesi indi ve tam Berwick'in önünde durdu. Işığın içinde, büyük, holografik bir panel belirdi. Göz alıcı ışığı, Berwick'in bitkin ama mağrur siluetini aydınlattı. Panelde, net ve büyük harflerle şu yazı okunuyordu:

[ ZİNDAN GARDİYANI ALT EDİLDİ! ]

[ SINAV ETABI BAŞARIYLA TAMAMLANDI! ]

[ GRUP 3 GALİP! ]

[ TÜM KATILIMCILAR ANA MERKEZE IŞINLANIYOR... ]

Hemen ardından, mekanik ve güçlü bir anons sesi tüm mağarada yankılandı:

'Tebrikler, Gardiyan Adayları! Grup 3, sınavın bu etabını başarıyla tamamlamıştır! Tüm katılımcılar, lütfen ışınlanma için hazırlanın!'

Panelin ve yaklaşan ışınlanmanın parlak ışığı altında Berwick, son gücünü de tüketmişti. Dizlerinin bağı çözüldü. Bilinci kapanırken bedeni öne doğru yığılmaya başladı. Gözleri kapanmadan önceki son gördüğü şey, kendisine doğru koşan arkadaşlarının bulanık siluetleri ve her yeri kaplayan beyaz ışıktı.

More Chapters